"Nire gidersiniz?"
Mülazım:
"Erzurum'a baba. Asker götürüyorum."
"Erzurum'u görmüşsüz?"
"Yok, ilk gidişim!"
"Ne diyim oğul. Allah koriy inşallah... Yoluyuz açık ola!
Bir üçüncü ihtiyar, ikinci kağnıdan söze girdi:
"Oğul, yolda ölüler göriysiz. Bizdendi. Çukur eşip gömesiz, mümkünse. Yoksa, yok..."
"Varsın öyle yatsınlar." Dedi. İkinci ihtiyar. "Kazma kürek yohtu."
Askerlerden biri sordu:
"Ne oldu size baba?"
"Baskına uğramışık. Pülümür köyünü geçende. Çoğumuzu öldürdüler."
"Kimler?" dedi Mülazım.
İhtiyar:
"Urus'un Ermeni'si, kim olacağ..."
İkinci ihtiyar konuştu:
"Neçe sorarsan oğul, neçe! Yakıp yıkmadıkları hane galmış mı ola?"
Üçüncü bir ihtiyar atıldı söze:
"Ya avratlar! Demiysan, gızın kısrağın ağarık ar-namusu galmış mı ola!"
Birinci ihtiyar konuştu, kahırlıydı.
"İşte biz yaşıyor..."