İnceltilmiş bir yüzle konuşuruz ölçerek her sözümüzü
Yanlış anlaşılmak kaygısıyla tedirgin ve sürekli tetikte Adımızdan bir duvarın ardına saklayıp yalnızlığımızı
Saygılı bir sesle selamlarız her sabah birbirimizi
Ah biz memurlar, bürolara tıkılmış insan konserveleri
Özü gitmiş ömürler, ölü alışkanlıkların tutsakları.
Daracak bir cam düşer payımıza görüntüsü hiç değişmeyen Gökyüzü bir sisli göldür mavisi bulutların koynunda
Nazlı bir gelin gibi süzülür günboyu dışarda.
Kibrit kutusu odalarda bunalmış ve yılgın
İmrenerek seyrederiz o kıyısız ülkesini özgürlüğün
Birbirine benzeyen solgun düşlerle içedönük ve yorgun.
Dosyalardan sinmiştir ruhumuza bu ekşimiş küf kokusu
Gövdemiz masamızın şeklini almıştır, köşeli ve alçak
En çok dirsek yerleri eskir giysilerimizin.
Aldığımız emrin tonunda sesleniriz bir altımızdakine:
-Ümit hanım, yaşamak dosyasını getirin bana
Sevgi sözcüğü çizili bir yazı olacaktı içinde hani
Yeri yoktur diye memuriyetin dilinde
Arşive kaldırılmıştı bir Eylül gününde..