Gönderi

Hyde park
Burası, insanın içinde geçirdiği her saati anılar kitabına yazdığı o küçük, şirin parklardan biri değil. Paris'te kentlilerin parc des Amoureux¹ adını vermiş olduğu, bakımlı yeşil çitlerin önünde duran, ışıltılar içindeki şair ve yazar heykelciklerinin yollarını süslediği Parc Monceau'yu hiç andırmıyor. Hele Verona'daki, kara selvi ağaçlarıyla ziyaretçileri çok etkileyen küçük Giardino Giusti'yle veya Avignon'daki şatoda, içindeki suları masmavi gölcüklerde yaban kuğularının yüzdüğü, terasından unutulmaz Provence manzarasının tadına varılan papaların küçük bahçeleriyle de hiç benzerliği yok... Hyde Park, içindeki karaağaçlarıyla insanı çok etkileyen, eşsiz güzellikteki El Hamra'yı; Sevilla'nın kraliyet parklarını; güneşli bir sonbahar günü gezindiğiniz, çakıllı yollarını altın sarısı yaprakların bezediği Viyana'daki Schönbrunn Sarayı'nı da anımsatmıyor. Hayır, Hyde Park düşlere dalınacak bir yer değil. Orada yaşam var, spor, zarafet ve özgürlük var. Bu park sadece dinlenilecek ve düşlere dalınacak bir yer olmuş olsaydı, onu çoktan evlerle kaplar, demiryollarıyla sarıp sarmalar, üzerine gürültü sağanağı dökerlerdi. Londra'da sadece gerçekleşme imkânı olan düşleri seviyorlar. İngilizlerin gerçek düşü de Hyde Park değil, hâlâ İtalya. ¹. (Fr.) Aşıklar parkı.
Sayfa 82 - Everest YayınlarıKitabı okudu
·
20 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.