Hiçbir suret ve çehre, Sadi'ye
Hoş gelmemişti böylesine:
Bir tek zarafet, taşlar misali uyumayan,
Parıldayıp gezinen, ortadan kaybolan.
Güzellik kovalardı onu nereye gitse
Göğün bulutunda, fırtınada, ateşte.
Şair bir bakış savururdu göle, beslenirdi
Kırılan bir dalganın yeşimden ışıltısıyla;
Fırlatırdı çakılları suya
Dinlerdi çıkan sesi, anın ezgisini.
Çoğu kez çınlardı ona yüce bir tını
Selamlayan kutuptan, onu çevreleyen kuşaktan.
İşitirdi yerküreden ve göklerden
Kimseye duyulmayan bir sedayı.
Yeryüzü sarsılırdı düzen içinde
Denizler kabarıp akardı masalsı ahenkle.
Tutkunun ininde ve kuyusunda elemin
Görürdü o, güçlü Eros 'un mücadele ettiğini
Güneşi doğurmak, laneti çözmek için
Ve ışığı yollamak için, sınırlarına evrenin.
Böyle aşk yolunda geçirirken günlerini
Adanmış bir tapınmayla, hor görerek övülmeyi,
Görecektiniz, dil dökerdi ona nasıl da boş yere,
Herkesten çalan İhtiras ve aldatıcı Tamah!
Yaşamaktansa bir tek ekmek uğruna, o,
Düşünürdü ölmenin hoşluğunu, Güzellik yolunda. '