Gönderi

Tarikatları yasaklamakla beraber belirli şeyhlerin tekkelerinde oturmalarına müsaade eden Kasım 1925 Kanunu’na göre, tarîkatla ilişkili ibadetler sona erdikten sonra da bu aktivite devam etti. Arvâsî’nin, organize sûfî faaliyetlerinin yasaklanmasını olduğu gibi devrin diğer anti İslamî ölçülerini de sessiz bir çekilme ve siyasî karışıklıklardan uzak durma kararıyla kabul ettiği söylenir. Nitekim kendisi, o zamanlar yazmakta olduğu sûfî tarikatlarının tarihine dair Sefîne-i Evliyâ için malzeme toplamakta olan Hüseyin Vassâf (v. 1929)’a şöyle demiştir: “Siyâset bilmem. Fırkalara nisbette bulunmadım. İrşaddan başka bir hizmetle mükellef değilim.” (Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, nşr: Ali Yılmaz ve Mehmet Akkuş, İstanbul, 1999, II s. 122.) Bu kuvvetle vurgulanmış hareketsizlik Kemalist otoriteleri tatmin etmedi. Arvâsî, Aralık 1930’daki Menemen hadisesinden sonra geniş bir irticâ hareketine katıldığı gerekçesiyle tutuklanan ve itham edilen sûfî şeyhleri arasındaydı. Beraat ettikten sonra Kaşgârî Tekkesi’ne geri döndü. Maamafih 1943’te tekrar tutuklandı; Ankara’ya taşınmasına izin verilmesinden önce İzmir’de bir otelde gözaltında yaşamaya zorlandı. Ankara’da Hacı Bayram Câmîi’nin yanında mütevazî bir evde bu son sıkıntılar arasında vefat etti. Bağlıları ve akrabalarına, nâşı defnetmek için İstanbul’a götürmelerine müsaade edilmedi; bu yüzden bunlardan bir kısmı onu Bağlum köyü yakınlarında toprağa verdi.
Sayfa 212Kitabı okudu
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.