Kadim yazarlar birçok felsefi meseleyi gündeme taşımıştı.
Dünya nasıl yaratılmıştı? Ruh ölümsüz müydü? İdeal toplum nasıl olmalı ve yönetilmeliydi? Hepsi bir yana, şayet varsa, insan aklının sınırları ne olmalıydı?
Felsefe hayata tamamıyla hümanist ve kozmopolit bir açıdan yaklaşıyor ve ilerleme fikrine büyük bir sadakatle bağlanıyordu.
İnsanoğlunun kainatı ve kainattaki yerini kavrayabilmek için en iyi araç adet, gelenek ya da inanç değil, akıldı.
Felsefeyi kucaklayanların çoğu dinin kaidelerini kabul ediyorlar ve hatta akıl ile doğrulanabileceklerini varsayıyorlardı.
Fakat en başından beri asıl meselenin klasik mirası, İslam'daki vahye uygun hale getirmek amacıyla canlandırmak mı yoksa İslam düşüncesini değiştirerek Yunan idrakiyle uyumlu hale getirmek mi olduğu muğlaktı.