Gönderi

Günaydın. İçimizi çürütüyoruz; kötülüklerle, değiştiremeyeceğimiz musibetleri düşünmekle, anlatmakla, konuşmakla... Ne yazık. Aynı kitapta geçer: "Gülmek zorundasın çünkü aksi takdirde için ölür. Bedenin her şeyi depoluyor, biliyorsun. Acıyı da depolar." Bu sabah, ne olmuş olursa olsun, bir gülümsemeyle dolduralım içimizi sevgili okur. Gününüz aydın olsun. Var olun.
Ann-Helén Laestadius
Ann-Helén Laestadius
-
Çalınan
Çalınan
Çevirmen:
Yonca Soy
Yonca Soy
, İş Bankası Yayınları, s.7-9 Elsa arkasına bakmadan sırtını dikleştirip kendini ritme kaptırmaya çalıştı. Ancak yine de yoldan şaşmadığından emin olmak için arada bir kayaklarına göz atması gerekiyordu. Aslında dışarısı yola çıkmak için biraz fazla karanlıktı ama o yerinde duramamıştı. Yanakları rüzgârdan buz kesmişti. Göz ucuyla bakınca koyu renkli bir tutam saçının beresinden dışarı fırlayıp gümüş grisine döndüğünü gördü. Kirpikleri bile renk değiştirmişti. Gözlerini kırpıştırmasıyla ayazı hissedebiliyordu. Bu bambaşka birine dönüşmek gibiydi. Gölün yüzeyi ev, komşular, kuzenler ve rengeyiği ağılı arasında gidip gelen yol boyunca kar motoru izleriyle doluydu. Elsa yoldaki en geniş kar motoru izini takip etti. Kendini tam anlamıyla ritme kaptırmıştı artık, kayakları ayaklarının altında hışırdıyordu. Dokuz yaşındaydı: Koca kız olmuştu artık. Bunlar kendi kayaklarıydı. Mattias’ın eskileri değil. Güçlü kollarıyla batonlarını sertçe saplayıp uzun sıçrayışlarla kaydı. Evinin birazdan arkasında küçücük bir nokta hâlinde gözükeceğini biliyordu. Göl yerini ormana bıraktı ama Elsa hiç korkmadı. Hiçbir zaman korkmazdı çünkü nerede olduğunu çok iyi bilir, evin yolunu da her zaman bulurdu. Yine de gölden çok uzaklaşmazdı. Ama artık büyümüştü. Ocak ayının başlarında güneş onlara yeniden yüzünü göstermişti. Ancak gösterir göstermez de ardında pembe bir ışıltı bırakarak yine ortadan kaybolmuştu. Bugünse bulutlar gün ışığını beklediğinden erken yutmuştu, ancak zifirî karanlığın çökmesine hâlâ biraz zaman vardı. Elbet karanlık çökmeden yetişecekti. Kar köknar ve huş ağaçlarında birikmiş, dallarını eğmişti. Hepsi Elsa'nın karşısında reverans yapar, onu evinin girişinde karşılar gibiydi. Gümüş rengi, buz tutmuş saçlarına ve yeni kayaklarına rağmen onu nasıl da tanıyabilmişlerdi? Rengeyiklerinin seslerini duyunca kaskatı kesilmiş yorgun bacaklarına rağmen daha hızlı kaydı. Soluğunun hızlanmasıyla soğuk boğazını yaktı. Kurumuş dudaklarını yalamamalıydı yoksa kızarıp çatlarlardı. Kan tadını sevmiyordu. Bu saatte orada kimse olmazdı, bunu biliyordu. Annesi, babası ve Mattias evdeydiler. Henüz rengeyiklerinin beslenme vakti gelmemişti, ama Elsa onlara sürpriz yapacaktı; yemleri hazırlayacak, çuvalları dışarı sürükleyecek ve hatta içeri girip birazını serpiştirecekti. Rengeyikleri hiç korkmadan yanına gelip etrafında toplaşsınlar diye elindeki rengeyiği likenini uzatacaktı. Çalıştırılan bir kar motorunun sesiyle birden durdu; tam bir hayal kırıklığı. Demek buraya gelen ilk kişi o değildi. Kar motoru boşta çalışıyordu. Batonlarıya sessizce kendini geriye ittiriр bir çam ağacının gövdesine tutunup dikkatlice öteye baktı. Bu oydu. Adamın adını asla ağzına almazdı. Adamın ağzında, gergin dudaklarının arasında yumuşak tüylü bir şey vardı, elinde de kanlı bir bıçak. Elsa batonlarını birden öyle bir sıktı ki eldivenlerinin içindeki buz kesmiş parmak eklemleri sızladı. Adam kulak parçasını ağzından çıkarıp kirli, yol yapımında çalışan işçilerin giydiklerine benzeyen sarı pantolonunun cebine soktu. Kar motorunun farlarının önünden geçerken üzerindeki geniş reflektör şeritler parlıyordu. Ölü geyik ağılın hemen dışında çitin dibinde yerde yatıyordu. Adam eğildi... Onu yanında mı götürecekti? Yoksa bu Elsa'nın rengeyiği miydi? Evet, ta kendisiydi. Onu alnındaki beyazlıktan hemen tanıdı, Nástegallu’ydu bu. Elsa’nın boğazını temizlemesiyle adam birden başını kaldırdı. Etrafı hızlıca ve ustaca tarayan gözleri onu hemen buldu. Kim bilir, belki de gümüş rengi saçlarıyla onu tanımazdı. Bir hışımla Elsa’ya doğru yaklaşırken küfürler savuruyordu. Dilini üstdudağın içindeki tütünün üzerine bastırmıştı. Sonra sırıtarak Elsa’yı işaret etti ve sessiz kalması için işaretparmağını ince dudaklarına götürdükten sonra elinin kenarını boğazının bir ucundan bir ucuna sürükledi. Ölüm. Elsa bunun ölüm demek olduğunu biliyordu.
··
1 artı 1'leme
·
206 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.