Gönderi

Necip Fazıl ve edebiyatçı olsun olmasın o dönemin birtakım insanları, devletin bekledikle rini karşılayamamışlardır; yerleşik ve köklü ol mayan bir kültürle ve «hükümet hesabına» oku mak üzere Paris’e gönderilmişlerdir, birçoğu da öğrenimini tamamlamadan yurda dönmüştür. Bu dönüş hem onlarda henj toplumda büyük bir kompleksin ortaya çıkmasına yol açar. Gidişte ki şiliksiz bir Türk, dönüşte yine kişiliksiz ve batılı dırlar; Batıyla ilintinin yarattığı yetersizlik duy gusu, Türkiye’ye dönünce «üstün-insan» olmaya dönüşür. Bu dönüşme en zararsız şekilde başta züppelik, megalomani ve mitomani görünümün de belirir. Sınıflamasız, sentezsiz bir kültürleri vardır, kavgacı ve demagogdurlar, fikir ve taraf değiştirmeyi Batı kültürünün gereğiymiş gibi kul lanırlar. Nasırın nasıl kesileceğinden, mayonezin nasıl yapılacağından, Nietzsche’ye ve Elâzığ ke limesinin etimolojisine kadar bilmedikleri şey yoktur ama hepsi de sınıflamasız, biçimlenme lerine katılmamış bir bilgi kataloğu halinde ka lır. Toplumca bunların «kaleminin kuvvetli» ol duğu sanılır; aslında düzyazı beğenileri, Süley man Nazif’ten arta kalmıştır, derleme toplama bilgilerini kullanmaları toplumda çok kültürlü oldukları izlenimini uyandırmış ve böylece üstün- insanlıklarınm pekişmesine ortam hazırlamıştır («Kendi kendini yetiştirenlerden Peyami Safa’yı hatırlayalım). ...
Sayfa 60
·
66 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.