Gönderi

Bumerang
Kablolarla uğraşmak, bana kurulması gereken bağların öneminden çok, o bağların doğru kurulması gerektiğini hatırlatıyor. Sarı olan kabloyu sarı halkalı yere değil de kırmızı halkalı yere taktığımızda işler pek yolunda gitmiyor. Bir an kablolardan oluşan cihazlar olduğumuzu düşünelim. Gözle görülmeyen kablolarımız var ve sürekli o kablolarla bir yere bağlanma ihtiyacı hissediyoruz. Sesimizi duymak için bir arkadaşa bağlanıyor ve onunla konuşuyoruz mesela. İşimizi hakkıyla yapabilmek için bir kablomuzu işe bağlıyoruz. Ailemize bağladığımız üç beş kablo olsun. Eşimize, çocuklarımıza, kendi ailemize… Eğlenmek için de bir kablomuz var, onu da eğlenmek eyleminin kendisine bağlayalım. Her şey yolunda görünüyor ama günü yaşarken işler bu kadar kolay olmuyor. Aileye bağlamamız gereken kablolardan birini işe takıyoruz bazen, işimize iki bağ ile bağlanmış oluyoruz. Kablolardan akan akımın ortak dengesi bozuluyor böylece. Arkadaşımıza bağlamamız gereken kabloyu annemize bağlıyoruz, eşimize bağlamamız gereken kabloyu çocuğumuza… İşler karışıyor. Herkes şikâyet etmeye başlıyor tabi, kimi üstüne fazla gelindiğinden dert yanıyor kimi ilgisizlikten şikâyetçi. Sanırım bir tamirci çağırsak iyi olacak. Kuranda zulüm kavramının üstünde durulur. Mustafa Öztürk, Kuranda geçen zulüm kavramını şöyle ifade etmiş: “Zulüm kavramı söz, fikir ve davranış düzeyinde olması gerekenin yerine olmaması gerekeni ikame etmeyi belirtir.” Üzerinde uzun uzun düşünmeyi hak eden bir kavram… Tamirci çağırdık diyelim, tamircinin işi hiç kolay değil. Yanlış bağlanan kabloları tespit etmekten ziyade, yanlış yere bağlanmanın sorumluluğunu insanlara fark ettirmekte zorlanacak. Gözle görülmeyen bu kablolar, gözümüzle göremediğimizden olsa gerek, bizde sorumluluk duygusu uyandırmıyorlar. “Kablona sahip çık, onu doğru yere bağla” diye bir isyan başlayacak belki, “hayır, asıl sen kendi kablona bak” diyecek öteki. Yanlış yere bağlanan kablolar uzun ömürlü de olmuyor. Aile bağıyla işe bağlanan kablo bir süre sonra yanıyor, eğlence kablosuyla sosyal hayata bağlanan kablo kısa devre yaptırıyor. Garanti belgeleri de yok. Eninde sonunda bir yerlerden yanık kokuları geliyor, sisteme bağlanamama sorunları baş gösteriyor. Evde sürgün bir muhabbet kuşumuz var. Onun vatanı artık biziz. Atalarını sürülerinden koparıp buralara getirmişiz. Şimdi şehirlerde bizlere yarenlik ediyorlar. Tek görevleri buymuş, başka bir seçenekleri varmış gibi. Bize içtenlikle şarkı söylüyorlar -belki ağıttır, bilmedikleri bir yeri özlüyorlar, arkadaşlarıyla gökyüzünün tadını çıkarmanın nasıl bir şey olduğunu hiç bilmemiş olsa bile… Dil, kendinde bir yalan yakalıyor bazen. Bir devi cücenin cüssesine sığdırmaya çalışıyor. Gece yerine konmayan uyku, bütün gün haraç kesiyor, günün çoğuna el koyuyor. Çocuğunu sırdaşı edinen bir anne hatırlıyorum; güçsüzlüğünü çocuğundan destek alarak yamıyordu. Allah’ın çocuklara yüklemediği, ama annenin çocuğuna yüklediği ağır bir yük… Bir de Allah’a bağlamak yerine kullara bağladığımız kablolar var; Allah, buna şirk diyor ve onu en büyük zulüm olarak tanımlıyor. Çünkü bir şeyi yerinden etmek zulümdür. Bir şeyi yerine koymamak zulümdür. Belki de zulüm bir bumerangdır.
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.