ㅤㅤㅤㅤ
Sanırım henüz 5 yaşlarında falan idim...
Mahallemizde boş bir arsa vardı, arkadaşlarla hep orada oynardık..
Çoçukluk işte.. Kavga edersin, dalaşırsın kızarsın bağırırsın.. Hüseyin'e "aptal" dersin, bazanda "manyak"..
Diğer arkadaşlarlada arada böyle dalaşmalar oluyordu..
Ama yukardan sanki birisi bana kötü-kötü bakıyordu ve sarf ettiğim kelimeleri hep biriktiriyordu.
Ve galiba ben ondan korkuyordum.. ALLAH tı O..
Bir gün elimi yüzümü tertemiz yıkadığımı, arsaya gidip at arabasının tekerleğinin üzerine öylece oturduğumu ve günah işlememek için akşama kadar tek kelime etmediğimi hatırlarım..
1. Sınıfa ilk başladığım günü hiç unutamam. Annemle birlikte gitmiştik ilk gün okula. Benim okuduğum sınıf hemzemin katta idi. Diğer anneler gibi benim annemde ilk gün beni pencereden seyrediyordu.
Ne bileyim, sanki çok değişik duygular içersinde idim o an...
ilk gün öğretmenimi yabancılamıştım. Dokunsalar ağlıyacak gibi idim sanki. İlk teneffüsde bahçeye çıkarmıştı annem beni, bir ağacın altında oturtup beslenmemi yedirmişti.
Yere küçük bir bez parçası sermiş, üzerinede elleri ile doğradığı tabakta, yumurta ve peyniri koymuştu. elleri ile soyduğu yumartayı, büyük bir annelik sevgisi yedirişini hala unutamam...
Öğretmenim bayandı, beni o kadar çok severdi ki, hatta çoğu zaman kucaklayıp öpecek kadar...
Artık yavaş yavaş büyümeye ve gözlerim açılmaya başlamıştı. her geçen gün hayatı daha iyi tanıyor, hayat hakkında daha geniş bilgilere sahibi oluyordum..
Mahallede en güzel uçutmayı ben yapardım. Herkes uçurtmasını gelir bana yaptırırdı, bu uçurtma sevdası yüzünden azmı azar işittim annemden.
Hele defterimin ortasından sayfa yırtmama çok kızıyordu. İnat bu
ya, bende bir türlü defterimden sayfa koparma alışkanlığından vazgeçemiyordum..
Bir gün hiç unutmam, tartıştığım arkadaşımın tutup uçurtmasını yırttım. Gerçi o uçurtmayıda ben yapmıştım..
O anda hiçbirşey demedi, yanlızca oturdu ve ağladı. Ah keşke kalkıp bana bir kaç yumruk vursaydıda ağlamasaydı...
Daha sonra okula gittim, ama arkadaşımın ağlayışı bir türlü gözümün önünden gitmiyordu ki...
O kadar büyük bir vicdan azabı içersine girmiştim ki, sınıfta ders esnasında sessiz-sessiz ağlıyordum. Bütün dersler boyunca bunu nasıl telafi edeceğimi düşündüm hep.
Okulun bitiş saati de bir türlü gelmiyordu ki gidip bunu telafi edip bu vicdan azabından kurtulayım.
Ve sonunda beklenen an gelmiş ve son ders zili çalmıştı. Koşa koşa arkadaşımın yanına gittim, önce ona bir güzel sarılıp öptüm ve ona en güzellinde bir uçurtma yapmıştım..
Şimdi düşünüyorumda o zamanlar 6-7 yaşlarında bir çocuğun bu kadar büyük vicdan azabı içersine girip ağlaması hâlâ beni hayrete düşürüyor.
O zamanlar kışın kar yağması kadar beni hiç bişi mutlu etmiyordu.
Ablamla birlikte camın kenarına oturur, kar yağması için dua ederdik. Kar yağdığı zamanda, kar ın durmaması için dua ederdik.
Birlikte arsaya çıkar kar topu oynardık, ama ablamın yüzüne yada saçına hiç kar topu atmazdım, onu o an karlara bulanmış vaziyete görmek beni üzer rahatsız ederdi.
Benim zamanımda ramazan yaz günlerine denk geliyordu. Geceleri sahura kalkmak o kadar çok hoşuma gidiyorduki anlatamam.
O zamanların ramazanlarıda bir başka idi hani. Annem güzel güzel börekler açardı, Ayva hoşafınıda hiç eksik etmezdi.
Nedense çayla kahvaltı yapmayı sevdiğim kadar hiç bir şeyi sevmezdim. Sahura kalkardım kalkmasınada bir türlü oruç tutmasını beceremezdim. Çünkü sabah kahvaltısını yapacağım diye orucumu bozardım.
Hadi kahvaltının çekiciliğini yensem bile bu seferde susuzluğa dayanamazdım. Çok susayınca ağzımı çalkalamaya gider, bir yudumdan birşey olmaz diye bir yudum yutar, sonrada daha fazla dayanamaz bardağın tamamını kafama dikerdim.
Civciv beslemesini çok severdim. Ama bir türlü onların büyüdüklerini görüp mürüvvetlerine şahit olmak nasip olmazdı. Neden mi? çünkü hep kedi kapardı civcivlerimide ondan.
Alçak kediler n'olucak. Oysa ben kediler üşümesin diye kışın onlara tahtadan ev yapardım...
Benim bir tanede horozum vardı. Onu çok sever, salıncaklarda sallar, çukolata yedirirdim. Bir gün, iyice büyümüş demekki, üzerime atladı. O kadar korkmuştumki anlatamam. (nankör horoz !!!)
Daha sonra tehlikeli olmasın diye haberim olmadan annem horozu kestirmiş. Benden habersiz kestirilerdi, çünkü buna dayanamayıp, abartmıyorum 1 ay a yakın ağlayacağımı bilirlerdi. Bunun daha önce birkaç kez tecrübesini yaşamışlardı.
Kar lı birgün teyzemle bir yere gidiyoruz, bir baktım benim horozu kesmişler, kafasınıda yan bahçeye atmışlar. Kafasını karlar üstünde öylece görünce .............
Bu noktaları o yaşlarda nasıl bir duygu içersine girebileceğimi sen düşün ve öyle doldur...
O zamanlar hayvanlar benim canımın bir parçası idi. Soruyorum sana, sen canının bir parçasından ayrılabilirmisin?
Ondan sonrada tutturdum horozumun kafası üşümesin diye bodruma koyalım.. Ne bileyim orada tekrar büyür horoz olur sandım :(
Benim bir tanede minik köpeğim vardı. Onun ismini Coni koymuştum.
Bir gün çaldılar onu.
Aylarca bıkmadan usanmadan yer yerde aradım onu...
Ağladım... Ağladım... Ağladım...
Bir gün geri geldi, sevincinden benimle boy boy olup resmen sarılıyordu bana...
Hayatımın en mutlu günü olmuştu o gün...
Bizim evin bahcesinde birde dut ağacı vardı, ama annem o dut ağacını hiç sevmezdi. Neymiş efendim, dutlar yere dökülüp yerleri kirletiyormuş, pöhh! mazerete bak hizaya gel!
Oysa ben o dut ağacınıda severdim. Yazın dutlar olduğunda ağaca çıkıp o kadar çok dut yerdim ki anlatamam. Onun sıkışık dallarında tahdadan ev yapar üzerinde uyurdum. Bende az keyfine düşkün değilmişim hani.
Bazanda arkadaşlarla bilyalı araba yapar, hepimiz üzerine biner, rampa aşşağı ALLAH ne verdi ise o hızla kayardık. Ama her seferinde bir aksilik çıkar araba devrilir ve hepimiz yerlere yuvarlanır, sonrada dakikalarca kahkahalarla gülerdik o halimize..
Bazanda bir gazoz içebilme uğruna komsunun odunlarını taşırdık.
Birgün yine odun taşıyoruz, bir baktım babam geliyor karşıdan.
Babam beni çok severdi, hiç kızmazdı bana. Ama o an benim o halimi görsün istemedim, utanmıştım ondan...
Kafamı öne eğdim, yanıma geldi elleri ile kafamı yukarı kaldırdı, gözlerimin içine şevkatle baktı.
Sonra bahçedeki çeşmede bütün arkadaşlarla birlikte ellerimizi yüzümüzü yıkattırıp, bize o zamanın parası ile baya bir para verdi, sırf gazoz içebilmemiz için.
Zaman iyice ilerlemişti ve ben orta okula gidiyordum artık. Yaz tatillerinde babamın yanında çalışırdım. O kadar istek ve azimle yapardımki işimi, babam bu yüzden beni aşırı severdi, hatta benimle gurur duyardı. Sanki ben ona harikulade bir yaşama sevinci verirdim.
Aradan yıllar geçti...
Lise üniversite derken bu noktalara geldik...
Büyüdük de iyi mi ettik? Kötü mü ettik? Onu ben de bilmiyorum.
Birçok paylaşımıma kahkahalarla güldüğünüze aldanmayın..
Tebessümlerimin ardında gözyaşlarım saklıdır benim...
Her zaman mı? Değil...
Hayatı dolu dolu yaşamayı seviyorum..
Bundan 100 sene sonra burada bulunan hiçbirimiz kalmayacak.
Bizden sonrakiler "Buralar eskiden hep dutluk idi" diyecek...
Belki de ruhumuz şöyle seslenecek:
"Baki kalan şu gök kubbede, geride kalan hoş bir sâdâ imiş..."