Gönderi

Nesnelere baktığım zaman bile onların varoluştuklarını düşünmekten çok uzaktım; bana sanki bir dekor gibi görünüyorlardı. onları elime alıyor, araç olarak kullanıyordum, dirençlerini önceden kestiriyordum ama bütün bunlar yüzeyde kalıyordu. Varoluş nedir diye sorulsaydı, özlerini değişime uğratmadan nesnelere dıştan eklenen boş bir biçimdir derdim. sonra birden ortaya çıkmış, belirivermişti işte, varoluş kendini açığa vuruvermişti. zararı dokunmayan soyut bir kategori havasını kaybetmişti. Nesnelerin hamuruydu o; şu kök varoluştan yoğurulmuştu. daha doğrusu kök, bahçenin kapıları, sıra, yer yer gövermiş çimenler ortadan silinmişti nesnelerin çeşitliliği ve bireyselliği bir dış görünüş, bir ciladan başka bir şey değildi. Bu cila erimiş, karmakarışık, devasa ve yumuşacık kitleler kalmıştı geriye. Çıplak, hem de müstehcen ve ürkütücü biçimde kitleler.
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.