Önce en basit bir fikri, varlık
fikrini kavramaya çalışalım: Görüyoruz ki, bu fikri tek başına kavrayamıyoruz. Ancak şunu söyleyebiliyoruz: Var olmak, var olmamanın tersidir. Böylece, varlık (varoluş) fikri
zorunlu olarak yokluk (varolmayış) fikrini çağırmış oluyor.
Demek ki, biz, var olan bir şeyin durumunu ancak o şeyin
var olmadığı zamanki durumundan ayırarak anlayabiliyoruz. Öte yandan, bu var- olmayanın durumunu da tek başı-
na kavrayamayız, çünkü, o da artık ancak karşıt duruma göre kavranabilen basit bir yadsıma (inkâr) haline gelmiştir.
Görüldüğü gibi, herbiri öbürü olmaksızın, yani tek başına
anlaşılamayan, her ikisi de zorunlu olan ve birbiriyle çelişme
halinde bulunan bir çift fikir karşısındayız. Karşıtlar (zıtlar)
birbirini itecek yerde birbirini çağırıyorlar. Öyleyken zihin,
adı geçen karşıt fikirler arasında bocalayıp duramaz. Bu fikirleri aşmasının, her ikisini de içine alan, fakat onlardan daha gerçek görünen yeni bir fikir içinde onları birleştirmesi
gerekir: Bu, "oluş" fikridir; yani var-olan'dan var-olmayan'a,
yahut var-olmayan'dan var-olan'a geçiş fikri... Bu fikir olmazsa, var olmayan bir şeyin ortaya çıktığı ya da var olan
bir şeyin ortadan silindiği sırada görülen "var olmak" olayını
kavrayamayız. Ancak durumun değişmesidir ki, onun, aynı
zamanda kucakladığı iki durumu da kavramamızı sağlar.