Gönderi

UZAK EVİN MÜNZEVİSİ
Gök deniz, mis mavinin Ufuk menteşeli kalıpları, beceremiyordu, Keşepçelenmiş ya, bu adamı tesviye edip dışa atmayı. Taşları sarsmakla ve pençe tehdidi ile Varlıklarını gösteren celil tanrılar, Taş-kafa, Pençe-ayak, bunun farkındaydı. Öyle de, o herif madem Omurgası, dimdik duran kulübesinin Keresteleri misali bükülmez halde kapı Eşiğinde kahkahadan kırılarak oturacaktı da, Bu ihtiyar zorbalar onca soğuğa ve sıcağa niye Meşakkatle göğüs gerdiler, somurta somurta? Katı tanrılar ordaydı, başka da bir şey yoktu. Yine de adam başka bir şeyi baş tacı ediyordu. Taş ya daazmış bir çömlek değil onun sevdiği, Ama bir çeşit yeşil manası. Onlara direniyordu, bu münzevi. Taş suratlıydı, yengeç pençeliydi de yeşile çalışıyordu. Martılar, burunlarını dışarı en yeşil ışıkta çıkarıyordu.
Sayfa 100Kitabı okudu
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.