Gönderi

Kafamda Deli Sorular
Geleneksel bazı yemeklerin nasıl ortaya çıktığını ve yine bazı yemeklerin adlarının nasıl bir mantıkla verildiğini bazen çok merak ediyorum. Yeni türeyen yemeklerde durum belli. Aşçılar yani daha havalı söyleyişle lezzet şefleri günlerce, haftalarca uğraşıp, deneme yanılma yöntemiyle, günümüzde çoğu kişinin adını bile bilmediği, bizimkiler gibi sıradan mutfaklarda bulunma olasılığı olmayan bilumum malzemenin katıldığı yeni yemekler üretiyorlar. Sonra da bunlara dilbilgisi kurallarına uygun sözcüklerle tanımlamama imkân olmadığından ancak “antin kuntin” olarak niteleyebileceğim isimler veriyorlar çünkü trend bu. Verilen isimlere ve nereden temin edileceğini bile bilmediğimiz malzemeler kullanmalarına rağmen yeni yemeklere sözüm yok. Zira insanlar mesleklerini icra ediyorlar. Zat-ı muhteremlerin işi bu. Yeni tatlar, yeni yemekler üretmek ve bunu havalı isimler vasıtasıyla insanlara yedirmek! Kısacası olayın mantığı belli. Lakin iş geleneksel yemeklere gelince işte orası mantığın durduğu yer oluyor. Örneğin yaprak sarma. Lütfen biri bana bunun mantığını izah etsin. Nasıl bir psikoloji üzüm yapraklarını önce toplayıp, sonra haşlayıp, sonra içine pirinç doldurur. Bu nasıl bir eli boşluktur, ne yapacağını bilmezliktir, zaman israfıdır? Tabi sadece bayanı suçlamamak lazım bir de bunun eşi olmalı… Kadıncağızı hiç mi gezmeye götürmedin, hiç mi ilgilenmedin, eve televizyon gibi oyalanacağı bir şey almadın? Belki de sarmanın icadı televizyonun icadından öncedir. Aklıma başka makul açıklama gelmiyor. Bir de mantı var tabi. Düz ve kayseri versiyonu. Tabağın içine girene kadar geçirdiği aşamaları yazardım ama hayat kısa. Mantıya, sözün bittiği yer diyor ve susuyorum. Gelelim geleneksel yemeklerin adlarına. Hünkar Beğendiyi çok merak ediyorum mesela. Tarihi bir gerçekliği var mı? Sonra beğenen hangi hünkâr? Neden ismi açıklanmamış. Ayrıca hünkârın o güne kadar beğendiği tek yemek o mu olmuş da yemeğe bu ad verilmiş yahut yeni icat edilmiş bir yemek ise henüz adı bile konmadan hünkâra nasıl sunulmuş? Hünkâr yemeden önce sormamış mı bu yemeğin adı ne diye? - Çaşnigir başı de bakalım bu yemeğin adı nicedir? - Hünkârım, siz bir yiyin duruma göre bakarız. Bu mudur yani? Ya da aşçıbaşı yeni bir yemek yapıp hünkâra götürmüş ve hünkâr bunu beğenmiş olabilir. Bu müjdeli haberi aşçıya “hünkâr beğendi, hünkar beğendi” şeklinde bildirmiş olabilirler ve bu esnada etrafta bulunanlar mevcut durum beyanını yemeğin adıyla karıştırmış olabilirler. Belki de bu koca bir yalandır. Yemeği yapan kişinin reklam amaçlı sloganı. Pazarlama tekniği. Hünkar bile beğendi, deneyin, taklitlerimizden sakının. Bir de imam bayıldı var. Burada ilk sorum şu. “İmam neden bayıldı? Beğendiği için mi yoksa yemek dokundu ve rahatsızlanıp mı bayıldı? Rahatsızlandıysa bu yemek neden yapılmaya devam etti? Yok, kastedilen beğenmesiyse sadece bir imamın görüşüne göre neden genelleme yapılmış? Ayrıca imam bu yemeği nerede yemiş? Evinde olmadığı kesin. Zira o zaman adı “beyim bayıldı” olurdu. Sonra neden her iki yemeğin de ana maddesi patlıcan? Evlere şenlik tatlılarımız var bir de. Hanımgöbeği, vezirparmağı, dilberdudağı… Hanımgöbeği ile dilberdudağının mantığını çözmüş gibiyim. Tatlının çok eski bir geçmişi olduğu göz önüne alındığında bir dirhem et bin ayıp örter mantığının geçerli olduğu dönemlerden bahsediyor olmalıyız. Dolayısıyla o dönemde yaşayan hatunların göbeklerinde bir standarttan söz etmek mümkün. Dilber dudağına gelince, dilber dediğin güzel olur. Dudak da güzellik kriterleri arasında olduğuna göre dilberlerin dudakları hususunda da üç aşağı beş yukarı bir genelleme yapmak olası. Fakat vezirparmağında işin içinden çıkamadım. Vezir kavuğu, vezir kaftanı, vezir sarayı vs dese anlayacağım ancak vezirlerin parmakları hususunda bir kaide yok. Hatta vezir olmak için aranan kıstaslar arasında da parmak yok. Yani vezirlerin parmağı nasıl olur? Kalın, kısa, ince, uzun… Kaynaklarda bu hususla ilgili bilgi olduğunu da sanmıyorum. Karakteri, dış görünüşü, soyu sopu, yaptığı işler ulaşılabilecek bilgiler arasında lakin parmak yok. Ayrıca hangi parmak? Baş parmak, işaret parmağı, serçe… Kazandibi de oluşumu açısından merakımı celp ediyor. Günümüzde yaptığımız gibi uzun uğraşlar sonucunda dibi yakılıyor muydu yoksa kazandibi gerçekten kazanın dibi miydi? Zira sütlü tatlılar yapışma potansiyeline sahip. Evin hanımı pişirirken tatlının dibi tutmuş olabilir. O dönemki tencerelerin alüminyum ya da bakır olduğu düşünüldüğünde, kendiliğinden dibinin tutması olasılığı artıyor. Bu durumda peki, dibi tutmuş şeyi kim neden yedi ya da kim kime neden yedirdi? Dahası nasıl beğenildi? Kazandibini yanık yemeyi seven biri mi popüler hale getirdi? Son olarak Sütlü Nuriye’nin sütsüzü de var mı? ve kim bu Nuriye?
·
585 görüntüleme
Füsun Genç okurunun profil resmi
Gerçekten mi? İmambayıldı’nın hikayesi bu mu😂? İyiyimiş
İstiklâl soysal okurunun profil resmi
Şarki ve türkulerin hikayeleri de çok güzeldir. Onları da araştırın keyiflidir.
Füsun Genç okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Araştırayım.
1 sonraki yanıtı göster
İstiklâl soysal okurunun profil resmi
Cenaze için yemek verilir. Kadı imam muhtar kolbasşı gibi erkaniçin ayrı bir sofra kurulur onlara özel yemek yapılır. Fakat evsahibi cimridir karnıyarık için kıyma almaz aşçıda içini sarımsak ve soğanla doldurmak zorunda kalır. Bunu yiyen imamın sarımsaktan dolayı tansiyonu düşer ve bayılır. Ev sahibi suçunu bastırmak için imam o kadar çok yediki ve yemekler o kadar güzeldi ki çok yemekten bayıldı der. İmam bayıldı....
biredip okurunun profil resmi
Yaprak sarmadan sonrasını okumadım. Sen yeme! 😎
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.