...zaman zaman, hayat bize hayalet bir komedi gibi geliyor. Bir düşten çekilip çıkarılmış gibi, kendi
hareket edişimize bakıyoruz ve ilkel gereksinimlerimizin karşılanması için gereken dirimsel harcamayı saptamanın verdiği şaşkınlıkla, sanatın ne olduğunu kendi kendimize sorup duruyoruz. Yüzümüzü buruşturma ve kaş göz işareti yapma taşkınlığımız bize aniden anlamsızlığın doruğu gibi
gelir. Yirmi yıllık bir borçlanmanın meyvesi olan yumuşacık küçük yuvamız, nafile bir barbar gelenek olur. Bunca güçlükle kazanılmış ve tamamen geçici olan toplumsal merdivendeki konumumuz ise kaba bir övüngenlik gelir. Soyumuzdan
gelenleri yepyeni bir gözle ve dehşet içinde seyrederiz; çünkü özgeciliğin giysileri olmaksızın, üreme eylemi tamamen yersiz görünür...