ELLERİN zamanlarla dolu geldin bana - dedim ki:
Kahverengi değil saçların.
Bunun üzerine onları hafifçe acının terazisine bıraktın;
benden ağırdılar...
Sana gemilerle gelip yüklüyorlar, sonra satışa çıkarıyorlar
hepsini şehvetin pazarlarında -
Derinlerden geliyor gülümsemen, ben ise hafif kalan kafede
ağlamaktayım.
Ağlıyorum: Kahverengi değil saçların, denizi sunmaktalar
sen onları dalgalandırırken...
Fısıldıyorsun: Dünyayı doldurmaktalar benimle, bense,
bomboş bir yoldan başka bir şey değilim senin yüreğinde!
Diyorsun ki: Kuşan yılların yapraklarını - zamanıdır artık
gelip beni öpmenin!
Ama yılların yapraklarının aksine, artık kahverengi değil
saçların.