Gönderi

Bir kent kırgını için yapılacak en akıllıca şey başkentin göbeğinde oturacak yerde, kırlara, köylere, uzaklara gidip oralara yerleşmektir. Ama o zaman da bir kent kırgın olmaktan çıkardım. Oysa ben kent kırgınıydım ve öylece de kalmak zorundaydım. Başka bir şey olmak elimde değildi. Çünkü bu sözünü ettiğim günlerde yalnızca naylon torbalar, temel çukurları kazan greyderler ve 8-10 katlı blok apartmanlar değildi bilmediklerimiz. Yeryüzünde işlerin iyi gitmediğini sezip de insanların ve yaşamın böyle olmaması gerektiğini düşünmeye başlar, filozofluğu da edilgin bir durum saydığımızdan küçümseyecek olursanız, size başvuracağımız bir tek yol kalırdı: kent kırgını olmak. Çünkü daha önce de anlattığım gibi, birçok şeyden haberimiz yoktu. Camus'nün kitapları bile dilimize çevrilmemişti daha. Baş kaldırmayı olsun nereden bilecektik. Bir kent kırgın olarak ne mi yapardım? Pek bir şey değil. Orhan veli'yi, Sait faik'i, istrati'yi(kim ne derse desin bence onlar da birer kent kırgınıydı) okur, karşı arsada eşinen tavukları, oynayan çocukları seyrederdim. Daha başka neler yapardım, pek hatırlamıyorum ya, gün zaten çabuk geçerdi.
Sayfa 48 - Kent Kırgını öyküsüKitabı okuyor
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.