Gönderi

Cahit Sıtkı, nerdeyse benim boyumda, ufak tefek bir adamdı. Hiç biçimsiz değildi; ufak boyuttaydı sadece. Bir Çinlininkiler gibi çekik kara gözleri vardı. Herkes için, ikide birde, "çok iyi yüreklidir, sevgi doludur" derler ama, gerçekten öyle olan çok az sayıda insan vardır aslında. Cahit Sıtkı o ender insanlardan biriydi. Mehmet-Ali "reçeteli" olmadan önce onunla sık sık kavga etmemize çok üzülürdü. Bir akşam, biz gene dalaşırken, arkamızdan geldi; bir elini Mehmet-Ali'nin omuzuna, ötekini benim omuzuma koyup, o zamana kadar duymadığım bir şiirini okudu. Anımsadığım kadarıyla, Değil kardeşim, değil; gök mavi değil, Dal yeşil değil, ayrı suda yüzer bindiğimiz gemiler. gibi bir şey söylüyordu o şiirde; ama Mehmet-Ali ile benim gemilerimizin aynı sularda yüzmesiydi asıl istediği. Cahit Sıtkı çok içtiği halde, sarhoşken tatsızlık çıkarmazdı. Ancak içinde biriken ve hiçbir zaman açığa vurmadığı acılar onu ölüme iterdi sanki. Beyoğlu'ndan geçen tramvayların önüne atardı kendini. Her bir taraf tramvayın çan sesleriyle çınlarken, adaşı uzun boylu Cahit, fırlar, ufak tefek Cahit'i yaka paça yakalayıp, kaldırıma taşırdı.
Sayfa 193Kitabı okudu
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.