Ne güzel yazmışsınız, kaleminize sağlık 🪻
Beklemek, gelecekte yaşanacak pişmanlığı göze alamamak aslında. Beklemez gidersek ve Godot gelirse kaygısı... Böyleyken şunların pişmanlığı var: hem vakit kaybettik, tüm o bekleyişlerimiz boşa gitti hem de Godot'yu yakalayamamış olduk. Yani umut etmemenin ve beklememenin pişmanlığı. Diğer yandan, umut edip beklesek ve Godot gelmese bu sefer umut etmenin pişmanlığını çekeceğiz. Bu daha da büyük pişmanlık aslında, çünkü hayatımızı Godot'yu beklemeye adamış oluyoruz, bekleyiş çilesiyle dolduruyoruz. Burada sorulacak kritik soru şu: Godot'yu bekliyorsak ve Godot uzun süre gelmiyorsa neden buna bir çözüm üretmeye kalkmıyoruz? Çözüm üretemiyorsak ve Godot da gelmiyorsa bizi burada tutacak ne olabilir? Bizi orada tutan o şey sanki bir süre sonra Godot değil de kendimiz ve umut edişimiz oluyor. Kendimize ihanet etmek istemiyoruz. O kadar zamandır boşuna beklemiş/bekletilmiş bir kişi olabilir miyiz biz?! (Narsistik zedelenme)
Ve bu bekleme hali insanın saplanıp kaldığı, ölüm dürtüsüyle dolduğu bir hal. Hayatımıza işlevsel bir biçimde devam etmemizi engelleyen şeyler saplantılarımızdır ve ölüm dürtüsüne tekabül eder. Burada mühim olan o saplantıdan ne kadar sıyrılabildiğimiz. Çünkü ölüm dürtüsünün yaşam dürtüsüne dönmesini sağlayacak şey bu. Ölüm ve yaşam dürtüsü iç içe olmalı, birbirlerine sürekli pas vermeliler hayat boyu.
Godot'yu ya da Godot'ları beklerken bir durup bakalım; neden bekliyoruz, ne kadar bekledik ve bu bekleyiş için çözümler üretebiliyor muyuz diye. :)