Gönderi

Körlük (Saramago)
Öncelikle şunu belirteyim : Kitap incelemesi yapmayacağım. Yazının başlığı her ne kadar aksini iddia etse de boşverin onu. Meselenin odak noktası kitap ve hayal ürünü karakterler yerine dibine kadar gerçek bir insanın hikayesi olacak. (Böyle söyledim diye korkmayın. Realist değil sürrealistim.) Bundan epey zaman önce bir etkinliğe katılmıştım. Herkes Saramago kitabı okuyacak ve incelemelerini paylaşacaktı. Bir kitap seçtim. Körlük. Elbetteki körlük metafor olarak kullanılmıştı. Yazarın haklı olduğunu biliyordum ve bunu kanıtlamak istiyordum. Bu yüzden uzun soluklu bir hikayenin peşine düştüm gerçekleri ortaya çıkarabilmek için. Sonunda istediğim tepkiyi aldım ve haklı olmaktan hem utanıyor hem de gurur duyuyordum. (Sueda Reyyan' a not: Yazımın bu kadar gecikmesinin sebebi beklediğim "sıradan insan" ruhunu ortaya çıkaramamaktır. Nihayet o da tamam.) Sizleri gerçeğin ve doğrunun ne olup ne olmadığı kavgasıyla sıkmak istemiyorum ve açıkcası benim de pek bir fikrim yok doğrular hakkında. Belki gerçekler hakkında bir şeyler fısıldayabilirim kulağınıza. Sadece kalbimde, zihnimde ve akciğerlerimde biriktirdiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hissettiklerimi ve düşündüklerimi daha net bir şekilde açıklamak isterdim ama maalesef içimizde biriktirdiklerimizi kelimelerle kirletmeden anlatabilmenin başka yolu yok. Aslında bir şey var ama bu, insanoğlu olarak pek beceremediğimiz bir yöntem. Sarılmak... Evet, sarılmak. Öylece, kuru kuruya sarılmak, konuşmadan, sadece akciğerlerimizin şişerken çıkardığı o titreşimi hissederek! Şöyle bir iki saat hiç bırakmadan sımsıkı sarılarak, ağlayarak biraz da, biraz severek, sevdiğimizle birbirimize karışarak. Gözlerini kapattığında gördüğün siyah boşluğa bakarak sarılmaktan bahsediyorum. Böyle çok daha kolay anlatabilirdim ama biliyorsunuz bu mümkün değil. İnsan sarılmak dışındaki tüm durumlarda yalnızdır. Buradaki kalabalığa aldırmayın. Yalnızsınız. Henüz vakit varken hiç düşünmeyin gidin ve sarılın sevdiklerinize. Başarısız olmaktan nefret eden bir 'insan' olarak ben, hepinize sarılmayı o kadar çok isterdim ki! Ama biliyorum bu imkansız. Bu yüzden hiç denemeyeceğim bile. Ama içimizden bazılarını gerçekten kucaklayacak, bazılarımızı da yerden yere vuracağım. Tıpkı, o bazılarının bütün insanlığa yaptığı gibi! Kin ya da nefret değil bu dostlarım. Yapmak zorundayım. Mecburum buna. Çünkü insanlara kızgın ve dargınım. Tüm dünyanın her gün "aynı potansiyelle" uyandığı ancak içindeki bu cevheri hiç kullanmadan yeniden yatağına döndüğü bir gerçeğin hikayesini paylaşmak istiyorum. Bir Sandalye'nin rüyası bu. Ama sonuna kadar haklı olduğu bir rüya. Sandalyeler rüya mı görür? demeyin. Rüya görmek herkesin hakkıdır. Çünkü rüyalar Hakk'tan gelir. Hakk' tan gelen ise Hakk'ı temsil eder. Bu yüzden dünyadaki herkesin en az 1 rüya hakkı vardır. Haksızsam söyleyin. Hak hukuk bir kenarada; Sandalyeler rüya görür mü? Görürlerse, kime anlatırlar rüyalarını? Ben söyleyeyim cevabı: Asıl Sandalyeler rüya görür, hemde normal insanlardan daha çok. Sadece kimse onları dinlemiyorken konuşup tartışırlar rüyalarını. Böylece biz de onları rüya görmez zannederiz. Birkaç kez fısıldaştıklarına dahi şahit oldum. Rüyası ile dünyası iyiden iyiye birbirine karıştığı için ayıplanmaktan korkar ve bizlere hiçbir şeyden bahsetmez Sandalyeler. E madem rüya görür bu Sandalyeler, o zaman bunların bir de gerçekliği olmalı. Öyle değil mi? Dedim ya bilmez onlar; Gerçek ne, rüya ne? "Neyden bahsediyorsun sen! Hiçbir şey anlamadım. Saçma sapan, bir gerçek diyorsun bir rüya.." dediğini duyar gibiyim. Haklısın. Bir gerçek, bir rüya. Dünyamızın özeti bu değil mi zaten. Bir gerçek, bir rüya. Ama hangisi gerçek, hangisi rüya! Mesela ben uyuduğumda gördüğüm dünyanın gerçekliğine inanıyorum. Uyandığımda ise rüya görmeye devam ediyorum. Çünkü içinde yaşadığımız dünya, gerçek olamayacak kadar bayağı görünüyor gözüme. Bir türlü inanasım gelmiyor insanlara ve yaptıklarına. Bu yüzden kendi gerçekliğimi yarattım dostlarım. Gözlerimi kapattığım her an kendi gerçeklerimle iç içeyim. Orası benim Cumhuriyetim. Orada, gerçekte benim doğruda. Şimdi gelelim gerçeğin hikayesine. Yani Sandalyelere. Dünyanın en hüzünlü tablosunu yapmak isteseydim eğer kalabalık bir yemek masası çizerdim heralde. Muhtemelen bir kahvaltı masası olurdu bu. Şimdi sor kendine, "hüzün bunun neresinde?" diye. Hüzün, orada bomboş, tek başına duran Sandalyede. Söylemediğim için siz bunu tasavvur edemediniz tabiiki. Ama şimdi söylüyorum. Artık istediğiniz kadar boş Sandalye hayal edebilirsiniz. Bazı Sandalyeler sonsuza kadar boş kalırlar. Baba' lar o boş sandalyelere ceketlerini asarlar. Giyilmekten rengi bomboz olmuş, cepleri sarkmış ve sigara kokan eski püskü ceketlerini asarlar. Bazı Baba' lar öylesine asarlar ceketlerini o boş sandalyelere. Ama bazıları vardır ki, çocuklarına gün boyu sarılabilmek için asarlar ceketlerini boş Sandalyelere. Kahvaltıda, öğle ya da akşam yemeklerinde boşluğu ölesiye kucaklayan ceketlerini, şöyle bir geçiriverirler sırtlarına... Anneler ise daha bir dalgın yıkar bulaşıklarını. Günlük ev işlerini yaparken bile hep bir şeyleri eksik yapmıştır. Ya tuz atmayı unutmuştur yemeğe, ya pilavın suyunu tutturamamıştır... Bazı elbiseleri hiç yıkamaz anneler, bazı yatakları hiç toplamaz. Keşke dağınık olsaydı da şuraları şöyle bir toplayıverseydim derler. Benim. Affan bin Osman. Eski bir madde bağımlısıyım. Kurtuldum. Maddeden değil, ölmekten kurtuldum. Şimdilik... Şimdilik sadece hayattayım. Ötesi berisi yok bu işin. Hayattasın sadece. Madde bağımlıları olarak bizlerin kendini ifade edebileceği çok fazla platform yok. Çünkü bizleri anlayabilecek insan sayısı ve kaderleri kutup ayılarına denk. İnsanların bir şeyleri anlayabilmesi için, illaki kendi başlarına gelmiş olması gerekiyor. Buna mecbur değiliz. Bu bir zorunluluk değil. Bunun için kitaplar, hikayeler, romanlar okumuyor muyuz zaten? Yani anlamak için. Daha iyi anlamak için. İslamiyette ilk tebliğ nedir? İKRA. yani OKU. Bu salt bir okuma kavramı olmasa gerek. İKRA aynı zamanda ANLA demektir. Anlamadan okumak neye yarar. Öyle değil mi? Yazarların kıçlarından uydurdukları hikayelere inanıyor ve üzülüyoruz da, iş gerçeğe geldiğinde ne diye yüz çeviriyoruz. Ne diye çirkinleşiyoruz. "Yok öyle değil" diyenler olacak. Öyle olduğunu kanıtlayabilirim. Bundan önceki son iki gönderime bakınız. Şöyle yazıyor: "Madde bağımlısıyım. Yardım edin. Ankara' da ölüyorum" Aylar önce, 1 kez sabaha karşı, 1 kez öğlen ve 1 kez de akşam saatlerinde olmak üzere tam 3 kez paylaştım. Gönderileri paylaştığımda profilim 200 civarında ziyaret edilmiş görünmekteydi. Şuanda sayı 405. Biri bizlere ölümle burun buruna yaşadığını söylüyor ve benim nazarımda 200' den fazla kişi cesedimi çiğneyip geçiyor. Böyle okuyacaksanız okumayın. Sözün kime gittiği önemli değil. Sen üstüne alınmasanda olur. "Madde bağımlısıyım. Yardım edin." bu cümle ameliyat masasındaki doktorun, hemşireden neşteri istemesine denktir. Düşünsenize, ağzınızdan çıkması gereken kelime sayısı 4 ve siz bu cümleyi kuramadığınız için ölüyorsunuz. Kim böylesine boktan bir sebepten ölmek ister ki? Selim. Evet adı Selim. Anne ve babası yok Selim' in. Kendini astı. "Madde bağımlısıyım. Yardım edin." diyebileceği bir ailesi yoktu. Abisi ve yengesi ile yaşardı. Onlarda bağımlıydı. İki kardeşten küçük olanıydı Selim. İnanılmaz neşeliydi, girdiğimiz her ortama Selim' in enerjisi hakim olurdu. Büyük küçük demeden herkesle şakalaşır, espri yapar daima gülerdi. Bu yüzden herkes çok severdi onu. Kimse neden gittiğini anlamadı. Gitmeden bir not bırakmış Selim. "Beni affedin." (o günden beri Affan takma adıyla dolaşırım. Affan, affedilmiş) Çağlayanlar gibi akan neşesinin arkasında cehennem kadar hüzünler biriktirmiş Selim. Gözbebeklerinde asılı dururmuş yardım çığlıkları da biz farkedemezmişiz. Kim bilir kaç kez yardım istedi bizlerden. Bunu göremediğim için öylesine kızıyorum ki kendime. Sizler beni affedin. Affan olarak bilin. Ama ben kendimi asla affetmeyeceğim. Selim' in gittiği dönemde bir kaç arkadaşım maddeyi bırakmıştı. Onlar hayattalar. Tek yaptıkları ailelerine "Madde bağımlısıyım. Yardım edin." demekti. Böylece kimsenin onları affetmesine gerek kalmadı. Ama bazıları yine öldü. Aşırı dozdan, krizde trafikte dolaşırken, Tarlabaşında, Çinçin' de bıçaklanarak, kalbi dayanamayarak... Yol bu iken, ölüm bir şekilde kaçınılmaz oluyor dostlarım. İlla madde kullanarak ölemeye gerek yokk. Mustafa. Babası Özel Harekat Polisi. Annesi ev hanımı. 3 kardeşten en küçüğüydü. Artık değil. Selim. Annesi ve babasını hiç tanımadı. Abisiyle yaşardı. Özgür. Babası işçi emeklisi. Annesi ev hanımı. Tek çocuğuydu evin. O artık gerçekten Özgür. Aydın. Babasını trafik kazasında kaybetti. Cahil annesi söz geçiremedi bir türlü. Altın vuruş. Altın olan Aydın' ın kalbiydi, vuruş değil. Dayanamadı... Bunlar rüya gören Sandalyelerden bir kaçı. Onların ve geride bıraktıklarının tek gerçeği ise ölüm. Ve daha niceleri... Baba işe gitmek istemez ki. Niye gitsin? Artık para kazanmanın çokta bir anlamı kalmamıştır. Sandalye boştur. İdare etse yeter. Kira, çorba bi de cigara parası, tamamdır işte... Çünkü Sandalye soğuktur artık. Sandalyeler soğuduğunda her şey için çok demektir. Anne ilk defa evde olmaktan usanmıştır. Bıraksın her şey dağınık kalsın. Bir tek odayı toplayabilseydi eğer, bütün dünyanın hakkından gelebilirdiya neyse. Oda soğuktur artık. Odalar soğuduğunda her şey için çok geç demektir. Benim. Affan bin Osman. Babam annemi ben daha 2 yaşındayken terk etmiş. Başka bir kadın için. 29 yaşındayım ben. Bir de ablam var. Bizim evde boşta kalan sandalye yok. Odam sıcak. Ortalığı dilediğim gibi dağıtıyorum. Acıkıyor, yemek yiyor, kitap okuyor, işe gidiyorum. Eski bir bağımlıyım. Bunu anlatabilmenin çok fazla yolu yok. Biliyorsunuz. Bir sabah uyandığınızı ve karnınızda küçük, cart sesli bir kız çocuğu taşıdığınızı hayal edin. Bu sizin madde bağımlısı olabilme potansiyelinizdir. Çocuk karnınızda sessizce uyur. Nasıl her insan bir engelli adayıysa, sizlerde birer bağımlı adayısınız. Başıma gelmez demeyin. Hayatta her şey insanoğlu için. O potansiyeli farkedip fiziksel bir atalete dönüştürdüğünüzde, karnınızdaki o cart sesli kız çocuğunu da doğurmuş olursunuz. Bağımlılık geçici bir şey değildir. Sadece düzeltilebilir. Yani sadece onunla savaşmayı öğrenirsiniz. Ömrünüzün sonuna kadar savaşmaktan bahsediyorum. Ne kadar uzun yaşarsan o kadar uzun savaşmak zorundasın. Kim böyle bir hayatı yaşamak ister ki? Gözlerini sabah açtığın andan itibaren doğurduğunuz bu kız çocuğunun, o cart sesiyle, sürekli ağlayarak ve bağırarak sizden bir oyuncak istediğini düşünün. İnsan kendi çocuğuna bir tane oyuncak almaz mı? Almamalısın. Bunu yapmak zorundasın. O çığlıkların ve ağlamaların ömrünün sonuna kadar hiç bitmediğini düşün. Sigara içenlere söylüyorum. 1 gün hiç sigara içmeyin bakalım nasıl hissediyorsunuz. Bir de bunun 10 misli arttığını düşünün ki madde bağımlılığı nasılmış görün. Nasıl anlatayım bilmiyorum ki. Biz kendimizi şöyle tarif ediyoruz : "Bahçedeki hıyardan turşu yapabilirsiniz ama kavanozdaki turşuyu taze bir hıyara döndüremezsiniz." Bir de gelelim şu son gönderimize yorumda bulunanlara. Yani "Madde bağımlısıyım. Yardım edin. Ankara' da ölüyorum" yazarak paylaştığım iletiye yorum yapanlara. Kebelek Ruhu(Ben hakimim Masum bey)
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
Bonzai mi? Bu aralar moda. :) Hicran D. @HicranDursun Belli sahabe ismini bile yanlış yazmışsın .Osman bin Affan olacak! Mehmet Admış @nameisreji Madde? İşte aradığım, sıradan insan ruhu budur. Buralarda her zaman var olduğunu bildiğim, varlığını bir şekilde hissettiğim ruhları taşıyanlar, sizlersiniz. Öncelikle Hicran D. @HicranDursun a cevap vereyim. Sümme haşa Hz.Peygamber' in halifelerinden birinin ismi ile buralarda dolaşıp yorum yapmaktan hicab ederim. Benim adım Affan bin Osman. Halifenin isminden esinlendim ama öz yaşam öyküme benzerlikler gösterdiği için. Affan affedilmiş demektir. Selim bir not bırakmıştı. "Beni affedin." Onu affetmediler ama ben ona göre şanslıydım. Affedilmiştim. Hayattaydım. Kimsenin beni affetmesine gerek kalmamıştı. Onun ölümü benim affedilmemi sağlamıştı. Bilirsin Hz. Osman' ın elkabından biri Zinnureyn' dir. Hz.Peygamberin, ilki ölünce diğer kızı ile evlendirdiği için Hz. Osman' a verdiği bir nimetti bu. Anlaşılacağı üzere Zinnureyn, iki nur sahibi demektir. Hayatımı bağışlayan Allah, bana iki gözümün nuru Annemi ve Ablamı bağışlamıştı. Beni de onlara. Ben iki nur sahibi ve affedilmiş bir insan olarak halife Osman bin Affan' a öykünmüş ve bu takma adı kullanmış eski bir madde bağımlısıyım. Sen kimsin? Mehmet Admış @nameisreji madde ve bağımlılık kelimelerini yanyana okuyunca aklında canlandırdığın ilk şey nedir? Fizik dersinde olmadığımıza göre tek bir şey olsa gerek bu "Madde?" dediğin şey. Yorum yaptığın o iletide dikkatini çeken şey madde mi sadece? Ölmek ve yardım etmek kelimeleri hiç bir anlam ifade etmedi mi senin için? Kebelek Ruhu(Ben hakimim Masum bey)
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
neyle dalga geçtiğinin farkında mısın sen güzel kardeşim. Ölüm dalga geçilebilir bir şeydir. Bunu anlarım. Ama yardım çağrısında bulunmuş biriyle dalga geçmen ne kadar da basit ve eğreti durmuş senin ağzında. Hiç yakışmamış güzel insan hem de hiç. Sen bonzai yeni moda oldu zannediyorsun ama ben 12 yıldır bu gerçeğin içinde yaşıyorum. Senin gözlerin yeni açılmış. O da yarım açılmış. Açıklamayacaktım ama çok merak ettiğin için söylüyorum. Bozai değil. Eroin. Sueda Reyyan
Zeyneb Öztürk
Zeyneb Öztürk
İletiyi ilk paylaştığımda direk mesaj atan halimi vaktimi soran, yardım çağrıma cevap veren tek kişisin. Çok sonraları bile yine mesajlar atmış yine halimi hatrımı sormuştun. Çok teşekkür ederim. Bununla gurur duymalısın. Cern' de Tanrı parçacığını arıyorlarmış. Deneyler yapıyorlarmış. Bıraksınlar o işi. Yanlış yerde arıyorlar. Aradıkları şey Sueda Reyyan' ın kalbinde gizli. Tanrı parçacığı o ve onun gibi güzel insanların kalplerinde gizli. Şöyle demiyor mu yaradan: "Yere göğe sığamadım da, mümin bir kulumun gönlüne sığdım." Gönül Çalab' ın tahtı Çalab gönle baktı İki cihan bedbahtı Kim gönül yıkar ise. Değer verip buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim. Vaktinizden çaldım. Hakkınızı helal edin. Çünkü ölüm bana sizlere olduğundan daha yakın. Kalın sağlıcakla...
··
65 views
Affan bin Osman okurunun profil resmi
Okuyan okumayan iyi dilekte bulunan ve pas geçen herkese bir kez daha teşekkür ederim. Bir insanın, dinlenilebilirlik sınırlarını aştım, yıktım ve darmadağın ettim. Sizler şu anda bu enkazın üzerinden görüyorsunuz dünyayı. Manzara da güzel sayılmaz doğrusu. Benim için de yapılabilecek pek bir şey yok aslında. Yazının tek amacı farkındalık oluşturmaktır. Sadece kitap okumayın. Dünyayı da bir kitap gibi okuyabilin isterim. Okuyan insan anlayan insandır. "Anlayan" insanların sayısı ile daha yaşanabilir bir dünyanın oluşması doğru orantılıdır. Özelden bir çok kişi mesaj atmış. Sağ olun, var olun. Kalbiniz bugün olduğu gibi hep iyilekten güzellikten yana olsun. Kalın sağlıcakla.
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
Benim güzel yürekli Affan Kardeşim...yüreğindekilerin hepsini dökmüşsün, ne de güzel anlatmışsın. Yeni gördüm ben :( ağlattın beni.. ağlayalım da. Hem duymadıklarımızın sesi olmak için yazdığın herbir harf için teşekkür ederim sana, hem de benim için yazdıklarına. Ne desem ne yazsam eksik kalır bu yazıdan sonra.. 3 yıl önce gece acilde görmüştüm gencecik madde bağımlısı bir çocuğun komada getirildiğinde annesinin feryadını, çaresizliğini... ''Kurtulmaya çok çalıştı, yapamadı'' diye haykırıyordu canından can giden ... Evlat elbet, anneler belki daha hisseder de ondan??? Siz de affedin.. duymadığımız için... bakmadığımız için... Affedin lütfen......
Metin T. okurunun profil resmi
Ve bildiğimi, olmadı anlayabildiğimi sanırım ki, bazen teslimiyet öyle bir vurgunla gelir ki; bildiğin ne varsa yetmezmiş gibi gelir hissettiğine. Sebeplidir, çok da gerçektir ve içindedir işte, öylesine güçlü, öylesine sahici ve öylesine can yakıcıdır. Dibe çekmek ve derinlik sarhoşluğunda bütünüyle kaybetmek ister insanı. Babacığı olmasa da, belki anacığı uzatır elini. Dostları bir de. Ama asıl bir el vardır uzanan. Yine de o el asıl tutar işte, kimse olmasa da, kendi elin; tutar ve çeker. Amacım acıları yarıştırmak değil elbette. Çok hassas, daha beş yaşında bu hassaslığından dolayı ülser olan birini anlattılar. Aklım almadı. Öyle işte, dedi anlatan, aklının almadığı daha neler var bu hayatta. Eğer bununla baş edemezse bu yavru, yirmisini göremeden mide kanseri bile olabilir. Nasıl baş edebilir ki daha yumruk kadar bebe? Zor bir durum. Bu doğru. Ama bir de düşünün ki, bu kadar güzel yazı ancak yürekten gelir. Böyle bir yürekse ancak ulvi bir cesaretin sahibidir. O cesaret dolu yürek, sıkıştığında o insan, ona yardım eder. Tutar ve çeker. Yeni yazıları kaleme aldırır. Hayatı kazanmıştır zaten. Ve biz de güzel yazılarınızı bekliyoruz. O gönderinizi okumadım. Okusaydım eğer, galiba dikkate de almazdım. Birincisi, gençlerin bazı paylaşımlarını anlamadığımı düşünüyorum. Bir tatsız şaka olduğunu düşünürdüm. Böyle sınama mı olur, diye bir de. İkincisi, Moskova’dan dönüyorduk bir gece geç vakitte, kışın. Yolda birini gördüm, durmak istedim. Ortağım, sakın, dedi, durma. Biri almış arabasına bir otostopçuyu, adamın kafasını kırmış, soymuş, arabadan atmış. Birkaç gün sonra bulmuşlar terk edilmiş arabayı. Sonra da, pislik bu insanoğlu, dedi, üç beş kötü, insanların birbirine yardımlarının önünü de kesiyor. Yabancılaşmanın bir sebebi de bunlar işte, dedi.
Beyza okurunun profil resmi
Gözden akan yaşa hakim olamamak.. İlk başlardaki sarılmak ile ilgili güzel ifadelerinizi okuduktan sonra bir de 12 yaşında olan kardeşime okuyum istedim ve pür dikkat dinleyerek bir an da yanıma gelip içten uzun bir süre sarıldı,hissettim ve bir süre öyle kaldık ve sarılmanın kıymetini,güzelliğini vesilenizle daha çok idrak ettim.Sonraki satırları içimden ve kendimden geçerek okudum.Kelimeler yetmiyor...İçtenliğinizle,güzel yüreğinizle farkındalık oluşturduğunuz için çok sağ olun.Allah razı olsun..Hakkınızda en hayırlısı,en iyileri olsun inşallah. Asıl siz affedin bizi, duymadığımız, anlamadığımız,görmediğimiz için..
Serpil Ağ okurunun profil resmi
Aman Allah'ım!... Aklımda deli sorular. Uyuyamadım. Sağa dön!... Sola dön!... Yok, yok işte! Uyku falan hak getire... Uyumak, bana bu gece haram! Hadi bir siteye bakayım dedim! Demez olaydım. Pat! Bir paylaşım ama hem de ne paylaşım. Sorunlar arasında bir çıkar yol bulamayan, kalbimi tarumar etti. Allah'ım! Ben az önce ne okudum. Yaşanan bu dram!... Hemhal de gözlerimin önünde!... Hey! Kimse yok mu? Burada kayıp giden bir insan var!... Feryat edercesine!... Düşünüyorum, düşünüyorum kıt aklımla ben bile, bir çıkar yol bulamazken... Yaralı bir yürek nasıl dayanabilir, bu büyük acılara... Bu nasıl bir körlüktür ki, insan gözlerinin önünde yaşanan acı dolu, feryatları ve canhıraş çığlıkları göremez!... Görmüş olsa da sıradan bir paylaşımmış gibi, tiye alıp geçip gider. Ama ben kimim ki!... Zavallı insanlığımla baş etmek zorunda kalan bir varlık!... Daha baş etmek zorunda kaldığı kendi sorunlarına bile bir çözüm üretemez iken!.... Görmedim!... Değerli okur arkadaşım görmedim... Affet! Biz okurları... Allah şahidim olsun ki, paylaşımını görmüş olsaydım, yanında olmasam da, elini tutup sana sarılamasam da, " Hayat yaşamaya değer! " derdim. Hem de yaşanılan bütün kötülüklere ve haksızlıklara rağmen!... Daha bugün eşime, " Bazen kendime şaşırıyorum. Tamam! Diyorum, artık bu kadar acı yeter! Bu kalp iflas eder ama bir bakmışım, bu acıya da dayanıyor bu yürek! " An geçmiyor ki, acılarla sarsılmasın insanoğlu!... Dağların, taşların taşımak istemediğine, nasıl da katlanıyor insan! Zavallı insan, sanırsın dünyanın tek hakimi. Beni tanıyan okurlar bilirler, altı yıl önce babamı, elim bir kalp krizi sonucu kaybettiğimi. Geriye kalansa acı ve hüsran. Bize rağmen tek başına yaşama savaşı vermek zorunda kalan, annem. Evlatlarının bütün vurdumduymazlığına rağmen altmış yedi yaşındaki bir kadın, tek başına hayat mücadelesi veriyorsa, sen de verebilirsin! Acılarına rağmen diren!... Madde'ye yenilme!... Sevdiklerin ve seni sevenler adına dayan!... Şimdi diyeceksin, sen ne bilirsin ki " Nasihat etmek, akıl vermek kolay! " Değil, arkadaşım hiç te kolay değil! Ah! Bir bilsen!... Selâm eder, Rabbimin inayetiyle sıkıntılarından kurtulmanı niyaz eylerim...
Hᥱsᥒᥲ Hypatia okurunun profil resmi
İlk defa bu sitede çok uzun olan bir yazıyı bu kadar merakla ve içim giderek okudum. Aslında bu konu benim hassas noktam, 7 ay evvel bu nedenle kuzenimi kaybettim. Zamanında üzerinde çok durduğum bir konuydu. Ama gidişat bana şunu gösterdi, böyle durumlarda ancak içimizin acımasından öteye gidemiyoruz. Hayat öyle kurgulanmış, sistem öyle oturmuş ki sizin o bahsettiğiniz boş sandalyeleri bile fark edemeyecek bir boyutta yaşıyoruz. İçler acısı durumumuz... İnsanlığımızı, vicdanımızı, farkındalığımızı öldüren bu koşturmacalardan nasıl kurtulabiliriz bilmiyorum. Ama bir yerden başlamak lazım. O bam telini koparmak....
mortame okurunun profil resmi
Okuduğuma pişman olmadığım, keşke bahsedilen gönderiyi görmüş olsaydım dedirten ve görseydim yardım için uğraşacağımı bildiğim için kendimi iyi hissettirecekken kalbimi burkan bir yazıydı. Keşke o cart sesli çocuğun sesini kesebilsek..
Solgun Mahlas okurunun profil resmi
Görmezden geldiğimiz hayatlardan bir kesit olmuş hayatınız.Dilerim ki ne siz ne sizin gibi ler bir daha bu hayata hapsolmazlar.Tertemiz,umutdolu bir sayfa açılır hayatınızda.Ve en önemlisi sizi buna iten sebeplerden kurtulursunuz.Bize düşen bir sey varsa,paylasiniz insallah.
Bu yorum görüntülenemiyor
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.