Esaretinin getirdiği hiçliğin içinde tutunacak bir şeyler bulmak, o hiçliğin içinde kaybolmamak amacıyla bir adamın, Dr. B'nin satrancı bir oyun olmaktan çıkarıp benliğini bütünüyle satranca vermesinden ve tutsaklığı bittikten sonra çıktığı gemi yolculuğunda dünya satranç şampiyonu ile oynadığı oyundan bahsediyor Zweig. Ama bu kitaptaki her karakter de birer piyon aslında. Yani bunun ardında bize hiçliğin kelime karşılığını öyle bir kazıyarak veriyor ki yüzlerce sayfa olmasına rağmen hiçbir doyuruculuğu olmayan kitapları düşününce ben ne okudum dedim bittiğinde. Dışarıdan bakıldığında iki satranç ustası arasındaki büyük çekişmeyi görüyoruz. Ama yazarın olağanüstü psikolojik tahlilleri sizi de o hiçliğin içinde Dr. B ile karanlık bir odada; bir leğen, bir yatak, bir masa, bir koltuk ve bir duvar kağıdı arasında yalnız bırakıyor.
"Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız." (Syf. 46)
Sonuç olarak Satranç, mutlaka okunması gereken bir öykü. Okuyun ve hiçliği hissedin. Hiçlik hiçbir şey demek değil. Barındırdığı boşluk çok büyük...