Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

284 syf.
10/10 puan verdi
BİR ÖĞRETMENİN ÖRNEK OLACAK HAYATI BİR BİLİM ADAMININ ROMANI: MUSTAFA İNAN - OĞUZ ATAY Kitabı bitirdiğim an ilk aklıma gelen şu oldu: Ben ne okudum? Bir roman mı adında da olduğu gibi? Bir biyografi mi? Bir anı derlemesi mi? Hayır. Ben bir mücadele okudum. Azim okudum. Başarılmış bir hedef okudum. Bir ömür süren hocalık aşkı okudum. Zorlukların bahane olamayacağını, başarmanın istekli olmaktan geçtiğini okudum. Daha doğumunda zorlukların içinde açmış gözlerini dünyaya Mustafa İnan. Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Hayatı boyunca da zorluklar, borçlar, hastalıklar ile mücadele etmiş. Çocukken damdan düşünce ''adam olmaz bu'' denilmiş. Ama Mustafa İnan böyle düşünen herkesi haksız çıkarmış, hoca olmuş. İşte bu romanı okurken beni en çok hocalığını-mesleğini samimiyetle, gayretle, severek, gönülden yapması etkiledi. Mustafa İnan ortaokul yıllarından ölümüne kadar ömrünü hocalığa adamış birisi. Onun hocalığının en güzel yanı bir şeyi öğrencilerine ya da arkadaşlarına anlatırken, öğretmeye çalışırken en karmaşık konuları bile çok basitmiş gibi sunması ve bu konuda hep heyecanlı olmasıydı. Bu heyecan belki de öğretmenliğe olan sevgisinden kaynaklanıyordu. Seviyormuş öğretmeyi, öğrendiklerini başkaları ile paylaşmayı. Beni etkileyen bir diğer özelliği de buydu. Etrafımda görüyorum ki çoğu insan mesleğini zorla, istemeyerek yapıyor. Oysa ben senelerdir bu mesleği bekliyorum. İşimi severek yapıyorum. Her gün okula heyecanla gidiyorum. Her gün aynı heyecanla derslere giriyorum. Bu kitabı okuyana kadar bu konu da yalnızım sanıyordum. Ama Mustafa İnan gibi bir ismi öğrenince yalnız olmadığımı anladım. Mustafa İnan bir ömrü hocalığa adamış bir isim. Ölüm döşeğindeyken bile hocalığını göstermiş bir isim. Mustafa İnan'dan öğrendiğim bir başka şey ise hocalığın tek yönlü olmaması gerektiği. O bir inşaat mühendisiymiş. Ama mühendislik, hocalık dışında tarihle, sanatla, edebiyatla da ilgilenmiş. Fuzûlî'yi, Bâkî'yi, Şeyh Gâlîp'i severmiş. ''Onun için mühim olan parasızlık değil Fuzûlî'ydi'' deniyor kitapta. Bir de ''çocukluğunda bile tahtaya çıkınca hoca gibi davranırdı'' deniyor. Öğretmen olmak için doğmuş bir isim. Lisedeyken okulda 'bahçedeki dut ağacının ' altına bir açık hava okulu açmış Mustafa. Arkadaşlarına şevkle ders anlatırmış. Arkadaşları hocalardan anlamadıkları konuları Mustafa'ya sorarlarmış. Bu durumu öğretmenleri de fark etmiş. Çoğu zaman dersleri Mustafa'ya anlattırırmış. Çünkü o en zor konuları bile kolay yoldan anlamalarını sağlarmış öğrencilerin. Bir başka özelliği dostluğu. İnsanlara bu kadar bilgi aktarmasını, bir sürü farklı konuda kolayca eğitim vermesini sağlan durum aslında çevresindekilerin dostluğunu kazanmasıymış. Samimiyetle dost olmasını bilirmiş. Ömrü boyunca birçok ünlü isimle dost olmuş. Bazılarına hoca olmuş. '' Ona göre herkesin dostu olmak gerekiyordu. İnsanların dertleriyle ilgilenmek gerekiyordu. Öğreteyim derken bir yandan da yardımcı olmak gerekiyordu. Her şeyi merak etmek gerekiyordu ki doğru öğretilebilsin'' deniyor kitapta. Çok doğru. Bir öğretmen, öğretmeyi amaç edinmiş kişi önce dost olmasını bilmeli. Öğrencilerinin sorunlarıyla, dertleriyle ilgilenmeli. Öğrencisine, ona yardımcı olacak bilgiler vermeli ve tabi ki en önemlisi her şeyi merak etmeli. Araştırmalı. Anlatacağı şeyi en doğru şekilde öğrenmeli ki öğrencilerine doğru bilgi verebilsin. Öğretmen bildiklerini hevesle, istekle anlatmalı. Mustafa İnan bilim adamıyken de en çok hocalığı ile öne çıkmış bir isim. O bilimi öğretmenlik amacıyla eşit şekilde idare etmiş biri. Kürsüye çıktığında bilim adamlığını değil öğretmenliğini ön plana almış biri. Kürsüde ders anlatırken öğrencisi olmayanlar bile onu dinlemeye gelirmiş. Öyle güzel ders anlatırmış. Öğrenciler onun dersinde hiç sıkılmaz dikkatlice onu dinlerlermiş. ''Mustafa İnan'ın öğrencisi olarak mühendis olan biri, onun hocalığını görmeden mühendis olan birinden daha iyi mühendistir'' deniyor kitapta. Bir öğretmenin diğer önemli özelliği ise öğrencilerine karşı eşit olmasıdır. Mustafa İnan'da böyle biriymiş. Herkese karşı hoşgürülü ve sevecen yaklaşan biri. Onun öğretmenlik sevgisi ''ben şantiyelerde çalışmayacağım, ben öğretmen olacağım'' olacağım sözü ile kendini daha da belli ediyor. Bu söz bana kendimi hatırlattı. ''Ben öğretmen olacağım'' kararlılığımı. Öğretmen oldum. Şimdi sıra iyi bir öğretmen olmakta.... Bir öğretmen azimli, kararlı olmalıdır. Yılmadan öğrencilerine bir şey öğretmek için çabalamalıdır. İşte Mustafa İnan bana bunu öğretti. Mustafa İnan'a göre öğrenmek ve öğretmek için para şart değil. ''Mesele zenginlik-fakirlik değil. Mesele zihniyet meselesi'' deniyor kitapta. Gerçekten de öyle. Öğretmenlik para kazanmak için yapılacak bir meslek değil. Öğretmenlikte öncelik kazanılan para az da olsa çok da olsa o kazancı hak etmek. Bir diğer önemli husus ise öğretmenin bencil olamayacağı. Bir öğretmen kendi şöhretini değil öğrenciyi önemsemelidir. Öğretmen mesleğini yeni bir oluşum sağlamak üzerine kurmalıdır. Bir şeyleri değiştirmeyi değil işe yaramayanlardan kurtulmalıdır. Öğrencinin zihnini onun işine yarayacak bilgilerle donatmalıdır. Hocalık çok yönlü olmaktır demiştim. Mustafa İnan'da çok yönlü bir hocaydı. Daha önce sanatla, edebiyatla, tarihle ilgilendiğini belirtmiştim. Bir de dil bilim ile ilgileniyormuş. Kelimelerle uğraşmayı, kelimelerin kökenini araştırmayı, öğrenmeyi severmiş. Türkçeyle de özel olarak ilgilenmiş. Hatta küçük bir deftere Türkçedeki beş yüze yakın kelimenin nereden geldiğini yazmış. Örneğin: Diploma: Yunancada iki kere katlanmış anlamına geliyor. Defter de aynı dilde 'diphteria' yüzülmüş hayvan derisinin değişik bir biçimi, difteri hastalığı da derinin iltihabıymış. Bunun gibi daha bir sürü kelime. Mustafa İnan'a göre insana verilmiş en önemli özellik düşünme yetisidir. Bir bilim adamı, öğretmen düşünmelidir. Ama bu düşünme boş olmamalıdır. İnsan mantıklı, dolu dolu işine yarayacak şekilde düşünmelidir. Ayrıca öğretmen dışa dönük olmalıdır. Yani öğrencilerine düşündüklerini söylemekten çekinmemelidir. Bilgiyi, derinine düşünmeli ve doğru, işe yarar şekilde karşı tarafa aktarmalıdır. Kitabın sonuna doğru ''nasıl öğretmen olunmamalı?'' sorusuna cevap olabilecek çok güzel bir kısım var: Genç bir hoca varmış. Hocası ölünce dersler ona kalmış. Ancak daha önce hiç hocalık yapmadığı için çok korkuyormuş. Çünkü ölen hocası ona hiç hocalık yapma fırsatı tanımamış. Haliyle o da tecrübe kazanamamış. Bu genç arkadaş korkusunu gizlemek için hocasının yaptığı gibi korkutmayı denemiş. Çekingenliğini örtmek için küstahlığı denemiş. Yumuşaklığını örtmek için öfkeyi denemiş hatta öfkesi yüzünden ders anlatamıyormuş. Beceriksizliğini örtmek için öğrenciyi suçlu bulmayı denemiş. Kendine güvensizliğini örtmek için derste olur olmaz yerde kendini övüyormuş. Fakat bu kişinin öğrencileri, daha o öğrencilerini sınav yapmadan onun notunu vermişlerdi. Çünkü öğrenci tek değildir. Gözdür, kulaktır. Öğretmen, bu arkadaşın yaptığı gibi öğrenciyi düşman olarak görmemelidir. Öğrenciye sevecen, dost görünmelidir. Bu genç arkadaşımız teknikleri belki öğrenciyi ürkütür. Ama sonunda öğretmene olan saygıyı da kaybettirir. Son olarak; Öğretmen öğrencileriyle resmiyetle karışık bir samimiyet içinde olmalıdır. Gerektiğinde arkadaş olabilmelidir. Öğrenci öğretmenini sevmelidir. Öğretmen her zaman öğrencilerine bir şeyler öğretmeye çalışmalıdır. Bazen öğrencisiyle oturup sohbet etmelidir. Ama öğretmen gerektiğinde de öfkesini, ciddiyetini göstermelidir. Haksızlığa her zaman karşı çıkmalıdır. Bir öğretmen öğrenciye değil tembelliğe, ikiyüzlülüğe, fırsatçılığa, samimiyetsizliğe ve kopyacılığa kızmalı, karşı durmalıdır.
Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan
Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnanOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202017bin okunma
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.