Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

✅KENDI KALEMİMDEN BİR ÖYKÜ✅
Gözümü açtığım zaman duyduğum iki ses vardı ; birincisi cezaevinin dışındaki köyden gelen ezan sesi , ikincisi ise yaklaşık 1 aydır sessiz sedasız yaşayan idamlığın, hücresinin kapısına vurararak çıkardığı sesti. Acaba kaç saat olmuştu uykuya daldığımdan bu yana? Baş gardiyan bu saatlerde pek kontrole çıkmazdı. Buda öyle bir saate denk gelmişti Allah'tan. Ezan sona ermişti ama hücrenin kapısı hala vurulmaya devam ediyordu. -Patlama be geldim. Bir abdest alacak bile vakit bırakmıyorsunuz. En iyisi uyuya kaldığını belli etmemekti. Bu idamlıktan zarar gelmezdi ama ola ki diğer hücrelerden biri duyarsa hiç düşünmez bir paket maltepe'ye gammazlardılar onu baş gardiyana. Hücrenin kapısına vardığım zaman hala aynı ritim ile vurmaya devam ediyordu kapıya. Cebimden anahtar demetini çıkartıp demir pervazın kilidini buldum ve açtım. Hücre boş görünüyordu bu haliyle. Daha sonra idamlık irkilmeme sebep olan ani bir hareket ile doğrulup çürük kokulu nefesi ile dikildi bir anda karşıma. -Hoca! Dedi sıkılmış dişlerinin arasından kısık ama anlaşılır bir sesle. Sakalları iki parmak uzunluğunda ve saçlarına karışmıştı. Epey kirli ve bakımsız görünüyordu bu haliyle. -Ne hocası bu saatte kafan yerinde mi senin? diye bir şeyler geveleyerek cevap verebildim ancak bir anlık irkilmenin etkisini üzerimden atmaya çalışarak. İdamlık cezavine geleli 3 ay olmustu. Garip bir adam değildi ilk başlarda, her mahkum gibi bir şekilde ucundan kenarından tutunmuştu yaşama. Ancak vukuatı ağırdı; Talebe olacak yaşlardaki komşusunun kızına önce tecavüz etmiş ardından kızın bağırmasından korktuğu için boğarak öldürmüştü onu. İnsanın ar damarı çatladı ise bir kere demek.. Hakim dosyaya hiç bakmadan daha ikinci duruşmada yazmıştı idam kararını. 1 haftaya kalmaz asmak için gelirdi cellad, imam ve cezaevi müdürü. Allah affetsin demeye bile varmadı kimsenin dili.. Hala karşımda durmuş bana bakıyordu. Suratında kin veya öfke gibi bir ifade yoktu ama stresli olduğu her halinden belli oluyordu. -Hoca ile görüşmek istiyorum. Camii'nin hocası ile konuşmak. Git söyle baş gardiyana kabul etmezse müdürüne çık son isteği buymuş de. O kadar hızlı ve duzenli söylemiştiki bunları gece boyunca tekrar edip ezber ettiği belliydi. Ne desem dinlemeyeceği şu doğan güneş kadar.aşikardı. Kafamı sessizce ve alaysız bir olur anlamına gelecek şekilde sallayabildim sadece. Ne söylenebilir ki böyle durumda ki bir insana? Öğlen vakti ancak açabildim durumu baş gardiyan'a. Önce kati ve otoriter bir şekilde reddetmişti diğer gardiyanların yanında bu istediği . Ancak neden bilinmez yemekten sonra beni yanına çağırtıp 'son istek firavunun da olsa yerine getirmek gerekir' gibisinden bir şeyler söyledi. Ancak Hoca'ya bunu münasip bir dille söylemek işini de yine bana verdi. Mesai bitiminde akşam namazını kılmak için Malik hoca'nın görev yaptığı yan köyün camii'ne gittim. Namazdan sonra durumu anlattım. Hiç şaşırmadı ancak yatsı namazından sonra ancak gelebileceğini söyledi. Normalde bu 1 saatlik sürede eve gidip yemek yiyebilirdim. Hem bu akşam nöbet yazmamıştı baş gardiyan. Ancak Malik hoca'nın beni görmezse tek başına cezaevinin yolunu tutabileceği düşüncesinden çekinerek beklemeye karar verdim. Gerçekten içimde idamlığın hoca ile ne konuşmak istediğini merak ediyordum içten içe. Neyse en sonunda akşam saat 9 civarı düştük cezaevinin yoluna, hoca'nın Toros marka arabası ile. Malik hoca ile görüşme odasında bekliyorduk. O akşam nöbeti olan iki gardiyan arkadaşım idamlığı içeri getirdiler. Ayaklarından ve ellerinden pranga vurulmuş halde oturdu masanın karşısına. Bu sırada Malik hoca ona bakmadan elindeki tespih ile zikir çekmeye dalmıştı. Kanun gereği odada görüşme sırasında bir gardiyan içerde, bir gardiyan da dışarıda hazır beklemeliydi. İçerdeki arkadaşa göz ucuyla gidebileceği işareti yaptım. Bir anlık tereddütten sonra kapıyı şiddetli bir şekilde örterek dışarı çıktı. Belki beş dakika vardır tek söz çıkmadı kimseden. Sıkılmış olmasından dolayı olduğunu düşündüm ki Malik hoca konuştu ilk evvel: -İmanın tam mıdır? diye sordu başını tespihten kaldırmadan. -Ben Allah'a inanmıyorum Hoca ama beni dinlemeni istiyorum, diyerek masada ileri doğru eğilip Malik hoca'nın gözlerine bakmaya çalıştı, küçük bir sokak hayvanı çaresizliği ile. Bu sırada elimi masaya vurarak birden ayağa firladım bu sözleri duyduktan sonra. -Bre şerefsiz madem inanmazsın ne diye diktin bizi gecenin bu vakti karşına. Hadi beni geçtim bu Allah'ın hizmetçisinden ne istedin? Kendimi kaybetmiş bir vaziyette bir elim alnımda öbür elim belimde yarım tur attım odada. -Kalkın gidelim hocam bu meczup belli ki , beni de affedin yordum bunun sözüne güvenip sizi buralara kadar. diye tekrar ettim bu sefer daha sakin ve oturaklı bir ses tonu ile. -Dur hele bir derdi var ki çağırmış beni konuşmaya. dedi Malik Hoca. Söyle bakalım nedir benden istediğin o halde.? İdamlık benim sert çıkmamdan ötürü başını iyice göğsüne kavuşturmuş öylece kalmıştı. Bir süre sonra Malik hoca'ya bakarak; -Hoca ben hiç inançlı biri olmadım. Hiç inanmadım da cennet ve cehennemin var olduğuna. Niyetim son günümde firavun tövbesi de etmek değil sana. Ama nedenini bilmediğim bir korku var içimde. Bu cehennemde yanmak korkusu değil sadece ee sadec... Bir sürü sustu ve önüne bakarak öylece oturdu. 1 dakika boyunca ne diyeceğini merak ederek bekledim ve en sonunda devam etti; -Ben sadece korkuyorum hoca. Korkum olurda bir daha o kızın gözlerine bakmak zorunda kalırsam diye. Söyle bana hoca böyle bor.şey olabilir mi gerçekten. ? Neden bilmem bu son sözlerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı ve hiç susmadı. Ancak biz sustuk. Ben ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemeden öylece kalakaldım odanın içinde. Yaklaşık on dakika sonra idamlığın ağlaması durulmaya başladığında Hoca bu sefer idamlığın yüzüne bakmak için eğilerek şu sözleri söyledi; -Şüphe yok ki o kız onu öldürdüğün surette senin karşına dikilecek. Allah'a inanmıyorum demen bile o kadar gülünç ki. Senin kaçışın ne Allah'tan ne cehennem' den ne de o öldürdüğün kızdan. Sen kendinden kaçmaya çalışıyorsun hepsi bu.. Benim sana zerre yararım dokunamaz bu saatten sonra. Malik hoca yüzüme bakarak mantosunu sırtına geçirdi. Odadan çıktığımda tek duyduğum kısa ve kesik hıçkırıklardı...
··
508 görüntüleme
Güngör Ateş okurunun profil resmi
Sanki ben yazmamışım gibi geldi okurken 😁
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.