Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

133 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Modern çağ aşklarından yana bilinen, görülen, duyulan ve hissedilen duyguların anlam ve yaşam belirtilerini yitirme sebebidir bu kitap. Okumaya başladığında kaynağını ışıktan alan ne varsa geri kalanın karanlıkta kalmasına sebep olarak hepsi dönüyor yüzünü, bu Rönesans oyunun dillere destan aşkına. Romeo ve Juliet... Dört yüz yıldan bu yana, Shakespeare'in üstün başarısıyla günümüze kadar dilden dile yayılmış olan bu eser, aşkla atılmış tohumların birbirine düşman iki ailenin nefretiyle sulanmasıyla, büyüyüp gelişemeyen, çiçek açamayan, kuru dalları birbirine değemeden yitip giden iki gencin hikayesi. Sözlerle birbirlerine dokunan karakterlerin öfke ve sevinçleri de hüzün ve neşeleri de öyle duygulu bir şekilde aktarılıyor ki içinde bulunduğumuz duygusuzlukta insan, Rönesans tablolarından birine figür olsam daha mutlu olurdum diyor. Kitabın başında Özdemir Nutku, oyunun bel kemiğini oluşturacak bilgiler vermiş. Okurken benimde bariz bir şekilde dikkatimi çeken o detaylardan bahsetmek istiyorum biraz. Oyunda karşıtlı hareketler ve değer kavramlarının simetrik oluşu tipik Rönesans oyunu özelliğini oluşturuyor. Aynı zamanda romantik atmosferi ve diyalogları yanında, dönemin ahlak anlayışını ve insan ilişkilerini gerçekçi bir dille aktarıyor. Tabi burada Özdemir Nutku'nun çevirisini de görmezden gelmek büyük haksızlık olur. İki ünlü Shakespeare bilgininin açıklamalı metinleri üzerinde emek harcayarak, oyunu hem sahneleyecek oyuncu hem de okur-izleyici açısından çok yönlü bir şekilde aktarmayı başarmış bu da esere kattığı değer açısından önemli bir nokta. Karakterler, çizilen olay örgüsü, kurulan cümleler çok çarpıcı. Kitaptan başımı kaldırdığımda sıradanlıklara devam etmek zor geldi bazı zamanlar. Günümüzde duyguların ifade ediliş biçimindeki bayağılıklardan yola çıktım öncelikle. Sonra da Juliet'in kızgınlığını aşkla kavuran o cümleleri geldi gözümün önüne: "Cehennemlik ermiş, saygıdeğer düzenbaz! Ey yaratıcı doğa, böyle tatlı bir tenin ölümlü cennetine Bir şeytanın ruhunu verdikten sonra Ne işin vardı cehennemde? Bu kadar kötü yazıyla dolu bu kitap Nasıl güzel ciltlenebilir böyle? Yalan nasıl barınabilir Göz kamaştıran bir sarayda?" Saman yavanlığına sahip duyguların ne dile getirilişi ne de yaşanışı kendini gösterebilirken şu iki diyaloğa tutunabildim: Romeo: "Uçsuz bucaksız kıyılar kadar uzak olsan da sen Sana ulaşmak için açılırdım denizlere." Juliet: "Cömertliğim uçsuz bucaksız denizler gibi, Denizler gibi derin sana olan sevgim. Sana ne kadar verirsem, o kadar çoğalıyor bende kalan. Sonsuz çünkü ikisi de." Shakespeare'in de üzerinde durduğu en önemli noktalardan birine geliyorum, en acı olanına. Yetmiyor iki gencin her zaman birbirini sevmesi. Ah şu "hep ben bilirim"ci bireyler. Yaşamının tüm olumsuzluklarını zorlu yaşam koşullarının acısını nesilden nesile aktarmaya yemin etmiş ego tatmincileri ya da geçmişi unutarak geleceğe mutsuzluk aktaranlar bir türlü geçip gitmeyecek sanırım. Aradan dört yüz yıl da geçse, binlerce yıl da, yaşamında trajik bir son görmeden akıllanıp uslanmayacak insanoğlu. Bunun da en bariz örneklerinden biri Romeo ve Juliet. İnsana, "Ah, aşkın gölgeleri bile sevinçle dolu olursa böyle Kimbilir ne tatlıdır aşkın kendisine kavuşmak!" dedirten güzel eser... Tekrar tekrar okunası, okutturulası...
Romeo ve Juliet
Romeo ve JulietWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202260,5bin okunma
·
37 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.