Gönderi

Ankara'nın Ulus Sineması'nda, filmden sonra perdenin önüne çıktığım zaman, alkış ıslık birbirine karıştı. "Yaşaa! Varool! Kahroool! Yuuuuuuh!" Birkaç saniye sonra, kıran kırana bir döğüş başladı salonda. Başkentli seyirciler kravat kravata geldiler. Hınçla, istekle döğüşüyorlardı. İkisi sahneye fırladı, ışıkları tekmeliyordu. Mürekkep, gazoz şişeleri üstüme geliyordu. Gerçeği böyle tekmeyle, yumrukla örteceklerini sanıyorlardı. Üstünden zaman geçti şimdi: Onları hiç kıpırdamadan seyrettim. Getirdiğim hikâyenin kendilerine batan yerleri vardı. Oysa ki hikâyem büyük gerçeğin küçücük bir kesitiydi. Bizim yurdumuz, hem de insanımız, mürekkep yalamışlarının ters tepkileriyle hâlâ Ortaçağ'ın çukurları içindedir. Başkalarını yeni amaçlara alıp götüren sağduyu hoşgörü; bizimkilerin kabuğuna işlemiyor. "Cahallıklarından, kapkara cahallıklarından" elbet! Okuryazarlıkları olduğu halde okumadıklarından. Sanattan, kültürden gıda almadıklarından. Aldıklarını eritemediklerinden. İnandıklarına aykırı düşen inançlara hiç dayancaları yok. Onun için böyle yırtınıp duruyorlar. Onun için perdedeki gölgelere şişe atıyorlar.... İmece, Sayı 68 Aralık 1966
Sayfa 204
·
3 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.