Gönderi

Thomas More - Shakespeare
Sir Thomas More, yargıç olarak en büyük yararlığı, “Kötü Mayıs Günü” diye anılan bir kargaşalık sırasında gösterdi. 1517 yılında, İngilizlerin geleneksel bayramlarından olan bir Mayıs günü, Londra’nın yoksul halkı, çektikleri sıkıntılara dayanamayıp, korkunç bir öfkeyle ayaklandılar. Bu ayaklanmanın, elden geldiği kadar az kan dökülerek bastırılmasında, More’un büyük etkisi oldu. Hatta on altınca yüzyılın sonlarına doğru yazılan ve bize göre More üstüne önemli bir kaynak sayılan Sir Thomas More oyununa bakılacak olursa, More bu ayaklanmayı tek başına bastırmıştır: Birinci perdede devletin ileri gelenleri, “halkın ayrıca tuttuğu More gibi akıllı ve bilgili bir adamın tatlı ve kandırıcı sözlerinin” silahlardan daha etkili olacağını düşünüp More’a başvururlar. Serinkanlı bir tutumla her şeyin yoluna girebileceğine inanan More, ikinci perdede Londra halkına bir söylev verir. İşte, oyunun bu parçası bizi ayrıca ilgilendirmektedir; çünkü içinde dört beş değişik el yazısı bulunan yazmanın üç sayfası, yani bu söylevin yazıldığı sayfalar, birçok Shakespeare uzmanlarına göre, Shakespeare’in kendi el yazısıyla kaleme alınmıştır. Shakespeare’in birkaç belgede gördüğümüz imzası dışında, hiçbir el yazısının elimize geçmediğini de düşünerek, bu varsayım büsbütün değerlenir gözümüzde. Sir Thomas More, Shakespeare’in Apocrypha’sında, yani Shakespeare’in belki bütününü, belki de bir kısmını yazmış olabileceği on dört oyun arasında yer alır. Kimine göre bu oyun, içinde Shakespeare’in de bulunduğu bir yazarlar grubunun ürünüdür. Kimine göre Shakespeare, oyunu yalnız gözden geçirerek, düzeltmeler yapmıştır; kimine göre de, bazı sahneleri bu arada demin sözünü ettiğimiz söylevi yazmıştır. Gerçekten, ikinci perdenin dördüncü sahnesinde, More’un yasal düzeni savunması, hem anlatım hem de düşünce açısından, Shakespeare’e oldukça uygundur. Örneğin bu oyunda More, bir ülkede kargaşalık çıkarsa, kolayca önlenemeyeceğini, sonunda herkesin, “açgözlü balıklar gibi” birbirini yiyeceğini söyler. Kral Lear’de, bu benzetmenin eşini görürüz: Olacak er geç, Derin denizlerdeki canavarlar gibi, Birbirini kemirmek zorunda kalacak insanlar. Oyundaki More, Elizabeth çağının siyasal görüşlerinin belki de gerçek More’un paylaşmadığı görüşlerin bir sözcüsü olarak konuşup kurulu düzene karşı ayaklanmanın, Tanrı’ya karşı ayaklanmak olduğunu söyler. Çünkü bu düzeni koruyan Kral, yetkisini doğrudan doğruya Tanrı’dan alan kutsal bir varlıktır. Elizabeth çağında siyasal felsefenin temelini oluşturan bu tutum, Utopia’nın yazarına pek yakışmamakla beraber, Shakespeare’in İngiliz tarihi üstüne yazdığı tüm oyunlarda ve Odysseus’un Troilos ile Kressida’da verdiği ünlü söylevde aynen görülür. Sir Thomas More oyununun baş kişisi, bu kandırıcı sözleriyle halkı kolayca yola getirir; Kraldan özür dilerlerse, ceza görmeyeceklerine söz verir. Ayaklanmanın elebaşıları, More’a öyle güven duymaktadırlar ki, hapse girmeyi bile göze alırlar. Halktan bir kadın, “Onların silahlarıyla yapamadıklarını, sen güzel sözlerinle fazlasıyla basardın” der More’a. Suçlular tam asılacakları sırada, More, Kralın önünde diz çöküp, onların bağışlanmasını sağlar. Kralın More’un dileğini yerine getirmekle kalmayıp, onu Lord Chancellor’luğa atadığı haberi de duyulur. Gerçi burada bir tarih yanlışı vardır; çünkü More ancak on iki yıl sonra, yani 1529’da bu göreve getirilmiştir, ama Mayıs 1517 olaylarında gösterdiği yararlığın, yargıç olarak saygınlığını pekiştirdiği de su götürmez. Thomas More, bu ayaklanmadan bir yıl sonra “King’s Council’e girdi; yani Sekizinci Henry’nin danışmanı olarak görev aldı. 1516’da Kral, More’un, sarayında hizmet etmesini istemiş, More ise buna yanaşmamıştı. İlerde göreceğimiz gibi Utopia’nın başlangıncında, More’un sözcüsü olarak konuşan Raphael Hythloday’in sarayda hizmet görmenin olumsuz yanlarını açıkladığı oldukça ilginç bir parça vardır. Gelgelelim Sekizinci Henry tuttuğunu koparan cinsten bir adamdı. Thomas More’u hizmetine almayı da aklına koymuştu. Erasmus, von Hutten’e mektubunda Kralın bir işi çözümlemek üzere More’u yabancı ülkelere gönderdiğini, elçisinin elde ettiği başarıyı gördükten sonra da, artık onsuz yapamayacağını anlayıp More’u saraya “sürüklediğini” anlatır. “Sürükledi” tam yerinde bir deyimdir; çünkü herkes saraya girebilmek için uğraşırken, More saraydan kaçabilmek için elinden geleni yapıyordu. Ama Kral, ülkesinin en yetkili adamlarını çevresinde toplamaya karar vermişti. More’un, bunların arasına katılmaktan başka çaresi yoktu. Erasmus, aynı mektupta, “Şimdi Kral, hem dost hem de özel danışman olarak More’a öyle değer veriyor ki, ondan bir dakika olsun ayrılmak istemiyor,” der. Başka bir mektubunda da, “More düpedüz saray adamı oldu; hep Kralın yanında,” dedikten sonra şunları ekler: “Saraya sürüklenen More’un haline üzülebilirdim. Böyle bir Kral ve bunca bilgili yurttaş arasında, orası her ne kadar bir saraydan çok bir üniversiteye benziyorsa da, bizi oyalayacak haberler alamayacağız artık Utopia’dan. Ama üzülmüyorum; çünkü biliyorum ki eğlenip gülmek gösterişli törenlerde omuz üstünde taşınmaktan daha çok hoşuna gider More’un.” More’a gelince, “kendini Kralların ıvır zıvır işlerine vermediği için,” Erasmus’u övmekle beraber, belki de ilkin tümüyle umutsuz değildi saraydan. O sıralarda arkadaşı Fisher’e yazdığı mektubun birkaç satırından anlıyoruz bunu: “Saraya girmek istemediğimi herkes biliyor. Kral da bu yüzden ikide birde takılıyor bana. Ne var ki, Kralın bilgisi de iyiliği de her gün arttığı için, saray yaşantısının yükü gün geçtikçe hafifliyor gözümde.” Lord Mountjoy’un, hocası Erasmus’a yazdığı bir mektupta anlattığına göre, bilgili adamlara hayran olan, “onlarsız yaşamaya değmez” diyen Sekizinci Henry, Thomas More’u ayrıca seviyordu. Öyle ki, Kralın ona bu aşırı düşkünlüğünden ötürü, More’un rahatı kaçmıştı. Sekizinci Henry’nin sofrasında sohbete katılmak, onunla saatlerce felsefe, hukuk ve dinbilimle ilgili konuları tartışmak, gece yarıları sarayın damına sürüklenip yıldızlar ve gezegenler üstüne Krala bilgi vermek zorundaydı. Böylece bir ay süreyle evine gidemediği oluyor, çoluğunu çocuğunu göremiyordu. Damadı William Roper’in anlattığına göre, Sekizinci Henry’nin elinden kurtulabilmek için, More ara sıra aptal rolü oynar, abuk sabuk sözler söylermiş. Ama gene de onun peşini bırakmayan Kral, bu kez de Chelsea’deki eve bir baskın yapar; kolunu More’un boynuna dolayıp, onu konuştura konuştura bahçede bir aşağı bir yukarı yürütüp dururmuş. Ne var ki, gerçeği her zaman görebilen More, Sekizinci Henry’nin ona gösterdiği bu aşırı düşkünlüğe pek fazla güvenmiyor olsa gerekti. Çünkü günün birinde, damadı, böylesine yüce bir kralın sevgisini kazanmakla, kayınbabasının çok mutlu olduğunu söyleyince Thomas More, “Kralın bana gösterdiği sevgiyle gururlanmamam gerek, oğlum Roper,” demiş ve Fransa ile İngiltere arasındaki savaşa değinerek, “Kellem sayesinde Fransa’da bir kaleyi ele geçireceğini bilse, kellemin uçacağından hiç kuşkun olmasın,” diye eklemiş. Nitekim dediği de olmuştur: Sekizinci Henry’nin çıkarlarıyla More’un inançları çatışır çatışmaz, Kral hiç çekinmeden, bu pek sevgili dostunun canına kıymıştır. Ne gariptir ki, toplumda yerinin gittikçe yükseldiği, şanının şerefinin gittikçe arttığı bu yıllarda More, başına gelecekleri sezmişçesine, hep ölümü düşünür, hep ölüme hazırlanır. 1518’de yayınlanan Latince Epigrams’larının çoğunda yoğun bir keder havası vardır. Bunlarda temel düşünce, yaşamın insanı ölüme götüren bir yol olduğu inancıdır. Başka bir yazısında da tüm sorunun ölüme hazırlanmak olduğunu söyler, dünyayı bir zindana, insanları ölüm cezasına çarptırılmış tutuklulara benzetir.
UTOPİA - Kaynak Yayınları *Mina Urgan’ın incelemesiyleKitabı okudu
·
28 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.