Gönderi

'Padişahı devirebilmek için, nihayet, hilelerin en denisine başvurdular, 31 Mart ayaklanmasını tertiplediler. Karşı oldukları dâvayı -şeriat- kökünden kaldırma yolunu açmak ve bu işin bahanesini bulmak için askerleri bizzat "şeriat istiyoruz diye ayaklanın!" şeklinde kışkırttılar ve kışkırtıcının Abdülhamid olduğunu ilân ettiler. Masum ve cahil neferleri "Şeriat de Şeriat!" diye sokaklara ve meydanlara döktüler. Bunların büyük kısmını Ayasofya meydanına kümelendirip oradaki Mebusan Meclisini (Cumhuriyetin 10'uncu yıl dönümünde yanan Adliye Sarayı) basmaya, bazı mebusları öldürmeye, her şeyi kırıp dökmeye ve yağmalamaya kadar dürtüklediler. Sonra İstanbul üzerine çapulcu alaylarından, ismine "Hareket Ordusu" dedikleri bir güruhu yürüttüler, bu ordunun neferlerini "Padişahı kurtarmaya gidiyoruz!" diye kandırdılar. Ayan ve Mebusan'i birleştirip "Millî Meclis" namiyle topladıkları heyete, Said Paşa gribi Abdülhamid'in eski bendelerinden, fakat sıkışınca her defa bir ecnebi sefaretine sığınacak kadar bedbaht ve seciyesiz bir adamı reis seçtirdiler; ve tahttan devirme kararını işte bu orkestra şefinin kaldırdığı değnek ve gösterdiği notaya göre, keman, borazan, davul, ilân etti- İşin en hazin tarafı, Tanzimattan beri gelen çizgi boyunca her gün biraz daha belli olarak bütün dâva şeriatı kaldırmaktan ibaretken işi yine Şeriata uydurmak gibi münafıkça bir hünerden vaz geçemediler ve hal'in fetvasını Şeyhülislâm makamındaki "Şeyhülinkâr"dan kopardılar. Bu, ebedler boyu yüzü kara adam, Abdülhamid gibi hastalık derecesinde bir dindarı, şeriat hükümlerini bozmak ve kitaplarını yakmak, israf ve zulüm (!) göstermiş olmakla suçladı ve "hal'İ caiz olur mu?" sualine "elcevap: olur!" hükmünü bastı; ve kumandanlarının hassa kuvvetleriyle karşı durma teklifine "hayır, benim yüzümden tek damla müslüman kanı akmasına razı olamam!" diyen Ulu Hakan Abdülhamid Han tahttan al aşağı edildi.'
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.