Niye yalan söyleyeyim, iletiyi ilk gördüğüm zaman hemen tarihine baktım. Bu bana uyar dedim. Madem uyar, katılsan iyi olur zira birçok değerli okurla tanışacaksın, diye düşünüp atladım üstüne. Yazdım. Bir yer de bu fukaraya var mı diye.
Aynı zamanda da işteydim. Biz de çalışıyoruz di mi. Aklıma geldi. Du bakim, hangi romanı okuyacağız, diye tekrar girdim siteye. Baktım Galeano. Hay Allah, dedim. Başka yazar mı yoktu, bu adam yazar ama roman yazmaz. Var ama bizim kurtlara zayıf kalır. Okunur da, evde tek başına. Bir de ne göreyim, Aynalar. Bu roman bile değil. Ansiklopedi yahu. En çok liselilere uyar bu. Neyse, dedim, madem bunu seçmişler, ağzını kapa da otur. Bir üç saat daha sustum. Şeytan durmuyor ki yerinde. Bu kitabı okudunuz. Sonra toplandınız. E, ne konuşacaksınız Metto, diye konuşuyor ha bire. Tuttum terliği fırlattım. Eleman başarılı. Terlik falan hikaye. Yüzyıllık tecrübesi var ayol. Fazlası da cabası. İçime kurt düşürdü. İşgüzarlık yapmak istemem ama, sahi ne konuşulacak?
Diyelim ki, Latin Amerika'nın Kesik Damarları, kitabı olsaydı, ne olurdu? Ya fikir teatisi ya da münazara olurdu. Fikir teatisi olmasından da kuşkuluyum zira teatide aşağı yukarı taraflar aynı hayat görüşüne sahiptir. Münazara olurdu illaki. Münazara da mutlaka şiddetli bağrışmaların olduğu bir kör tartışmaya dönerdi. Kaldı ki kendi yazarı bile "O zamanlar meseleyi ele alacak vasıfta değildim; üstelik kötü yazılmış bir kitap."
Ve bana sorarsanız bu iyi niyetli alternatif tarih denemesinin üstüne konuşacağınız hiçbir şey yok. 400 sayfada dünya tarihi. Olmaz. Olsa olsa genel kültür arttırma kitabı.
Ama bir roman olsaydı, iş tamamen farklı bir niteliğe bürünürdü. Hatta bu roman oldukça taraflı bir sosyalist gerçekçi roman olsa bile. Çünkü tarih üstüne bir denemenin edebi tahlili yapılamaz. Ama romanın sadece tahlili yapılır. Ve okumanın her türü serbesttir. Yaz allah yaz, anlat allah anlat. Tefsirini yaparsınız çünkü. Kimse de itiraz etmez. Çünkü roma tahlili zaten budur.
Bir örnek daha vereyim ve susayım. Bakın Yaban üstüne ne yazmışım?
“Hiç kuşku yok ki, bu eser farklı okuma biçimleriyle yorumlanabilecek kült bir eserdir. Varoluşcu okumalarla yapılan değerlendirmelerde “yabancı” Meursault’dur. Bizim edebiyat çevrelerimizde de, Z.Demirkubuz’un bu eserden hareketle yaptığı “Yazgı” filminde de “yabancı” olarak Musa’ya vurgu yapılır.
Bir zamanlar böyle düşünmüş olsam da bu ikinci okumamdan sonra konuya farklı bakıyorum. Bu romanın “yabancı”sı bir ismi olmayan Arap’tır. Meursault’nun ateş ettiği bu isimsiz Arap, bir insan değil, kendi içindeki arzudur. Bu öldürmek istediği arzu, anneye duyulan arzudur.”
Buna itirazınız olabilir mi? Olmaz mı, olur elbette. Ama ne olur? Hayır Arap değil, Meursault’dur yabancısı dersiniz. Hatta yabancıya dokunmadan başka bir okuma yapabilir, sadece yazarın yazma psikolojisini anlatırsınız. Ve daha neler neler.
Sağlıcakla,