Yahu ne güzel sohbet dönmüş burada:) Benim anladığım, Semih orada hapishaneyi bir araç olarak kullanmış. Aslında hepimizin hayal ettiği şey, hayatın günlük stresinden uzaklaşıp sadece kitaplarla başbaşa kalacağımız ve başka bir şey düşünmeyeceğimiz bir ortam. Günlük hayatta inzivaya çekilmek kolay değil. İş hayatı bir yandan, sorumluluklar diğer yandan buna izin vermez. Hapishane ortamı ise bir mecburiyet. Zaten yapacak başka bir iş yok. Aslında kitaplarla başbaşa kalma hayalinin bir dışavurumu. Semih’in bunu dile getirmesi ironik tabii ki:) Normalde mesleği bir anlamda insanları oraya düşmekten kurtarmak:)))
Ayşe hanım, ‘Dünya da zaten bir hapishane değil mi’ sorusuyla seviyeyi bir tık daha yükseltmiş:) Az önceki yere geliyoruz tekrar. Çaluşma zorunluluğu, sorumluluklar, kapitalizmin çarkları vs... Bunun neresi özgürlük?! Özgürlük, bize tanımlanan sınırlar içerisinde geçerli. Kitap okumayı çok seven biriyim ama hafta içi toplasanız 50 sayfayı zor okuyorum. Hani nerede özgürlük:)))
Bu arada Semih ilk yorumunun son cümlesi de altı çizilesi nitelikte. Kitaplar Malcolm gibi birinin dünyaya meydan okumasına vesile olmuş. Keşke herkesin hayatında daha fazla yer kaplasa... Olabilecekleri düşünebiliyor musunuz?
Portakal Çiçeği hanım, işin özünde aslında hepimiz sizinle hemfikiriz. Allah herkesi korusun öyle bir hayattan... Yolu oraya düşenleri de kurtarsın tez vakit...
Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim bu keyifli sohbet için... Sevgilerimle...