Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Bir Şizofreni Anlamak
Hayatı boyunca bir çok şizofreni hastası görmüş ve onlarla iletişimde bulunmuş birisi olarak şizofreninin ne olduğu hakkında bildiklerimi size anlatmak istiyorum. Herkesin bildiği gibi şizofreni bir akıl hastalığıdır. Genelde neden olduğu bilinmez. Ancak şizofreniye sebep olan bir takım sebepler mevcuttur. Bunlardan bir tanesi genetik olabiliyor. Diğer sebebi beyindeki dopamin hormonunun fazlalığıdır. Ancak dopamin hormonunun fazla olması kişiyi şizofren yapmak için yeterli değildir. Çoğunlukta fazla görülse bile bazı şizofrenlerde dopamin azlığı da görülmüştür. Bir diğer sebebi kullanılan kötü maddelerdir. Depresif durumlar sebebiyle tedavi gördüğüm hastanede tanıştığım bir arkadaşım vardı. Kendisi Şizofreni hastasıydı. Ama onu şizofren yapan şey esrar, eroin gibi maddelerin yoğun kullanımı sonucunda oluşan sebeplerdi. Yani tıp dünyasında kanıtlanmış bir gerçektir ki bazı maddeler insanı bir süre sonra şizofren yapacak kadar zarar verebilir. Bu sayılanlar şizofreninin bilinen sebepleridir. Ancak temelinde tam olarak neden başladığı henüz tam bilinmemektedir. Şizofreni akıl fazlalığı ya da akıl geriliği demek değildir. Şizofren bir hastanın zeka seviyesi normal bir insanla eşit olabilir, daha fazla olabilir ya da daha az da olabilir. Zeka seviyesi ile şizofreni hastalığının hiçbir alakası yoktur. Hayatımda gördüğüm ilk şizofreni hastası ilk yattığım servisteydi. Onu ilk gördüğüm an farklı olduğunu anlamıştım ama şizofreni hastası olduğunu bilmiyordum. Zeka geriliği vardı ve bu çok belli oluyordu. Gece olduğu zaman korkuyordu ve güvenliklerin gelip ona tecavüz ettiğine inanıyordu. Gündüz olduğunda bir sır gibi insanların yanına yaklaşıp durumu anlatıyor ve yardım istiyordu. Kuralları algılayamıyordu. Ne yapıp ne yapmaması gerektiğine çok fazla karar veremiyordu. Başkalarının kaldığı odalara girmek yasak olduğu halde içeri giriyor ve insanların eşyalarını alıp kullanabiliyordu. Genelde depresif bir ruh hali meydana gelmiyordu. Tam aksine gayet neşeliydi. Servisin koridorunda yangın tüpleri vardı ve bu tüpler plastik camlarla kapatılmıştı. Gerçek cam kullanılmamıştı çünkü servis psikiyatri servisi olduğu için cam yasaktı. Bir gün bu arkadaşım koridorda gezerken plastik camı kırdı ve koridordaki başka bir arkadaşımızı rehin aldı. Elindeki plastik ile onun boynundaki damarı keserek onu öldürmekle tehdit etti. Orada sessiz oda denen bir yer var. Sessiz oda’da sadece minderler ve süngerli duvarlar var. Birisi bir şey yaptığı zaman oraya kilitliyorlar. Bu arkadaşımıza müdahale edip sessiz odaya kilitlediler. Sessiz oda’dan çıkabilmenin tek bir yolu vardır. O da artık sakinleştiğine ve artık etrafa da kendine de zarar vermeyeceğini tedavi ekibine inandırmaktır. Aksi halde açlıktan da ölseniz, susuzluktan da ölseniz ne olursa olsun oradan çıkmanın bir yolu yoktur. Bu rehin alma işini neden yaptığını hiçbir zaman anlayamadık. Bir süre sonra hiçbir şey yokmuş gibi davrandı. Hatırlayıp hatırlamadığını bile konuşmadık. Servis içinde hastalıklar ve olan olaylar hakkında konuşmak yasaktı. Ancak bunu gizli bir şekilde yapabilirdik. Ancak yapmak istemedik çünkü bunun hakkında konuşmak hastayı yeniden bir krize sürükleyebilirdi. O bundan hiç söz etmedi. Bizde etmedik. Hatırlayıp hatırlamadığını bilmiyorum ama bana hatırlamıyormuş gibi gelmişti. Çünkü rehin aldığı arkadaş ile hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam ediyordu. Sessiz Oda’ya kilitlenen o değilmiş, bunları o yapmamış gibi davranıyordu. Yaptıklarının farkında değildi, normal hayata ve kurallara adapte olamıyordu. Bambaşka bir dünyada gibiydi. Ama hissediyordu, yaşıyordu. Kendi dünyasında yaşıyordu ama yine de yaşıyordu. Korkunç bir dünyada yaşıyordu. Aramızdaydı ama aramızda değil gibiydi. Bakın tamam güvenlik ona tecavüz etmedi buna ben şahidim. Öyle bir şey geceleri asla olmadı. Ve her yerde kamera vardı. İddia edilen durum da oldukça ciddi bir suç. Ama bu önemli değil onun için anlıyor musunuz? Bu gerçek değil ama onun için gerçek. O bunu dünyasında yaşadı. Gerçekten yaşadı. Bizim dünyamızda değil ama kendi dünyasında yaşadı. İftira atmıyor, yalan söylemiyor, sadece çare arıyor. Ama bizim dünyamızda olmayan bir olaya müdahale edemiyoruz. Bu yüzden bununla kendisi baş etmek zorunda kalıyor. Biz bilmiyoruz ama o yaşıyor. Biz bilmiyoruz ama o hissediyor. Bizim dünyamızda bu olayın olmamış olması onun için hiçbir anlam ifade etmiyor. Çünkü onun dünyasında bu oldu. Bu benim gördüğüm ilk şizofreni hastasıydı. Geri kalan gördüğüm hastaların sıralamalarını tam hatırlamıyorum. Kaçıncı olduğu da önemli değil zaten. Bir şizofreni hastasıyla tanışmıştım. O sanırım zaman geçirmiş olmama rağmen şizofren olduğunu anlayamadığım tek şizofreni hastasıydı. Yaşlı bir dedeydi. Çok tonton, çok tatlı ve çok nazlı bir dedeydi. Sürekli şikayet ediyordu. Yürüyemiyorum diyordu. Yürüteç verdiler. Başka şikayetlerde bulundu. Çözmeye çalıştılar. Dedeyi bir türlü memnun edememişlerdi. En sonunda eşi ziyaretine geldi ve eşi hakkında şikayet etmeye başladı. Bu kadın maaşımı alıyor paramı yiyor kaç yaşında adamım parasız geziyorum diyordu. Bir an için gerçek sanmıştım. Yani gerçekten kadının kötü birisi olduğunu falan düşündüm. Ta ki o dedenin şizofreni hastası olduğunu ve akli denge sebebiyle vasisinin eşi olduğunu öğrenene kadar. Hayatımda hiç öyle bir şizofren görmemiştim. Şizofren birisi genelde kendini belli eder. Ancak o dede hiç etmemişti. Tabiki bu örneklerden anlaşılması gereken en önemli şey de hastalık dereceleri. Dede belli etmeyecek kadar iyi durumdaydı ancak ilk hastanın hastalık seviyesi çok ileri olduğu için durum daha farklıydı. Bir başka şizofreni hastasından söz etmek istiyorum. Mekanların ve kişilerin gerçek isimlerini vermek istemediğim için hiçbir isim kullanmadan yazmaya çalışıyorum. Bir gün hastanenin bahçesindeydim. Başka bir şehirden başka bir şehire depresif halim için çare bulmaya gelmiştim. Dünyam düzelsin istiyordum ve yaşayamayacak kadar huzursuzdum. Tam bir depresyon modundaydım. Çok yoğundu. Hastane, ruh ve sinir hastalıkları üzerine kurulmuş hastanelerden birisiydi. Acilinde bir kadını bağlamışlardı. Kadın olay çıkartmıştı. Ambulans ile gelmişti. İki kızı vardı. Ağlayarak acil servisin orada konuştuk. Yanımdaki annelerine ne olduğunu sordu. Ben ise bunu sormamıştım çünkü o arada içim parçalanıyordu o manzara yüzünden. Kızları annesinin şizofreni hastası olduğunu söylediler. Durumundan bahsettiler. Ben kendi doktoruma girdiğimde intihar riski yüzünden yatış verdi. O kadınla aynı koğuşa yattık. Normalde bazı hastanelerde hastalıklarına ve derecelerine göre ayırırlar. Ancak o hastanede tek bir kadın koğuşu var ve bütün bayan hastaları oraya karma bir şekilde alıyorlar. Bir gün koridorda gezerken o kadın önüme dikildi ve neden beni takip ediyorsun diye sordu. Ne söyleyeceğimi şaşırdım. Beni takip ediyorsun, kapıyı açtığımda kapı açıyorsun, kapattığımda kapatıyorsun, peşimden geliyorsun demeye başladı. Ne söylesem dinlemeyeceğini bildiğim için cevap vermeden odama girdim. Onu takip etmiyordum. Kendi depresyonumla uğraşıp nasıl hayatımı düzeltebileceğimi ya da nasıl ölebileceğimi düşünüyordum. Ama bunun bir önemi yok. Çünkü onun dünyasında ben onu takip etmiştim, onunla aynı anda kapıları kapatıp açarak ona gizli ve tehlikeli mesajlar vermiştim. Ben onu takip eden biriydim. Gerçekte böyle olmamamın hiçbir önemi yok. Çünkü onun dünyasında ben böyle biriydim. Ve onun için kendi dünyası dışında hiçbir şeyin önemi yoktu. Onun dünyası onun sahip olduğu ve gerçekliğine sarsılmaz bir biçimde kör kütük inandığı tek dünyaydı. Gördüğüm şizofreni hastalarından birisi de çok tatlı bir kızdı. Zararını hiç görmedim. Görenin korkacağı bir haldeydi ancak karşıdan bakmak yerine yanına yaklaştığında şefkatle kucaklayacağın birisiydi. Bilinçsizce bir çok şey yapıyordu ancak zararsızca yapıyordu. Kendi kendine konuşuyordu, sürekli bir transta gibiydi. Beyaz güvercinler gördüğünü iddia ediyordu. Onları bizim görmediğimizi asla anlamıyordu. Bu yüzden kalkıp güvercinleri sevmeye ve beslemeye çalışıyordu. Aniden şarkı söyleyip bağırarak dans etmeye başlıyordu. Bir an anadan doğma soyunup etrafta öyle geziyordu. Başka bir an bulduğu her şeyi giyip her yerini kapatmaya çalışıyordu. Geceleri aniden yatağından kalkıp başkalarının yatağına geliyor ve onlara sarılarak uzanmak istiyordu. Normalde görevliler böyle bir şeye asla izin vermez. Onlar fark edene kadar kalıyor, bazen ise fark etmeleri uzun sürdüğünde aniden modunu değiştirip kendi yatağına gidiyordu. Yatak odasının zeminine geceleri daire şeklinde idrarını yapıyordu. Uyarıldığı zaman özür diliyordu. Söz dinleyeceğini anlatıyordu. Kendini açıklamaya çalışıyordu. İnsanların ondan nefret etmesinden çok korkuyordu. İnsanlar onu sevsin ve bir sürü arkadaşı olsun istiyordu. Onun dünyasında güvercinler vardı. Evet gerçek dünyada önünde güvercin falan yoktu ama bu önemli değil. Onun güvercinleri vardı işte. Biz görmesekte onun güvercinleri vardı ve o onları besleyip seviyordu. Mutluydu. Güvercinleriyle çok mutluydu. Güvercinleriyle birbirlerini seviyorlardı ve birbirlerine haber yolluyorlardı. Önemli olan tek şey de buydu onun için zaten. Gerçek dünya ile pek işi yoktu. O gördüğüm en ileri seviye şizofreni hastasıydı. Onunla neredeyse bir şey konuşmak imkansızdı. Bazen öylesine kayboluyordu ki bizi duyamadığına emin oluyordum. Onun kendi dünyasından başka hiçbir şeye yer yoktu hayatında. Kimseye de kendi dünyasından bahsetmezdi. Eğer onun ilgisini çekeceği sorular bulursanız ya da sizinle konuşmak isteyeceği zamanlar olursa ancak o zamanlar bir iletişim söz konusu olabilirdi. Gerçek dünyadaki insanlarla ne zaman konuşacağını ne zaman konuşmayacağını kendi seçiyordu. O istemediği zaman ona ulaşmanız mümkün değildi. Çünkü çoğu zaman bedeni bizim aramızda dolaşsa bile bambaşka bir dünyada yaşıyordu. Aramızda dolaştığından haberi bile yoktu. Kendi dünyası vardı, kendi ortamları, kendi arkadaşları. Ve genelde onlarla takılırdı. Onlarla zaman geçirirdi. O insanların gerçek olmamasının hiçbir önemi yok. Çünkü ona göre gerçek olmayan biziz ve gerçek olan onlar. Yazabileceğim daha çok örnek var ancak geri kalanları başka zamana saklıyorum. Bir şizofreni hastası için önemli olan sizin ne düşündüğünüz ya da neyin gerçek olduğu değildir. Bir şizofreni hastası için önemli olan sadece kendi dünyasıdır. Şizofreni geçebilen bir hastalık mıdır? Hayır. Şizofreni asla tamamen geçmez. Ancak ilaç ile kontrol altına alınabilir. Şizofreni hastası birisi gerçek hayata adapte olabilir mi? Tabiki. Ama bu sandığınız kadar kolay bir iş değildir. Gerçekten uğraş gerektiren bir şeydir. Her şeyden önce onun dünyasına girmelisiniz. Dünyasını öğrenmelisiniz. Dünyasında bir yer edinmelisiniz. Onun dünyasına dahil olabilmek için izin istemeli ve ulaşmaya çalışmalısınız. Bir şizofreni hastasına yaşadığı her şeyin gerçek dışı olduğunu ve bunu kabul etmesi gerektiğini söylerseniz ona asla yardım edemezsiniz. Sadece kendinizden ve tedaviden uzaklaştırırsınız. Şizofreni hastaları topluma karışabilir, yararlı şeyler başarabilir. Gerçek ve düzgün bir tedaviyle bizim gibi yaşayabilir. Tam anlamıyla bizim yaşantımıza sahip olamazlar ancak bize benzer yaşayabilirler. Ben çok zeki şizofrenlerde gördüm, zeka geriliği olan şizofrenlerde. Dediğim gibi, şizofreni bir insanın zekasının seviyesini belirlemez. Çok zeki şizofrenler çok zekice işler başarabilirler. Kendi dünyalarını resmetmek isteyen şizofrenler harika ressam olabilirler. Şizofreniden muzdarip bir çok hasta sağlıklı insanların yapmayı başaramadığı şeyleri başarabilirler. Ancak bunun için onun dünyasına girip kendi dünyamıza davet etmemiz gerekir. Davet etmeden önce davet edilmemiz gerekir. Onun dünyasını anlamalıyız, öğrenmeliyiz. Tıpkı uzaydan gelen ve dünyadan gelen iki insan gibi. Ya da Amerika ile Afganistan’dan gelmiş iki yabancı gibi. Ona kendi dünyanızı onun diliyle anlatabilmelisiniz. Kendi dünyanıza davet edilmeyi dilemesini sağlayabilmelisiniz. Ona, kendi dünyasını bizim dünyamıza tanıtabileceğini ve bunun için bizim dünyamız için çok önemli olduğunu fark ettirebilmelisiniz. Ona dünyamızın onun dünyasını tanımaya ihtiyacı olduğunu ve bizim dünyamızda tek kural olduğunu anlatmalısınız. Tek kural, kendine ve hiçbir canlıya zarar vermemek. Ama bu birden olmaz. Mesela iki yakın arkadaşın evde ziyareti gibi olmalı. O sizi davet etti, dünyasını anladınız. Bir süre geçti ve size güveniyor. Ona neden birazda bizim evde oyun oynayalım mı diye sormazsınız ki? Ona odanızı gösterirsiniz, oyuncaklarınızı gösterirsiniz. Annenizin yemeklerini gösterirsiniz. Dışarı çıkar en sevdiğiniz yerleri gösterirsiniz. İkinizinde kişisel alanını görmüş olursunuz böylece. Aynı buna benziyor anlatmak istediğim şey. Önce onun dünyasına gidip öğreniyoruz ve sonra onu kendi dünyamıza davet ediyoruz. Beraber takılabileceğimiz yerleri keşfediyoruz, en sevdiğimiz etkinlikleri gösteriyoruz, en sevdiğimiz filmleri izliyoruz. Korkularımızı, şikayetlerimizi paylaşıyoruz. Bir süre sonra bu dünya arası ziyaretler sıklaşıyor. Ve eğer sevdirebilirseniz bir süre sonra sizin dünyanızda yaşamayı istemesine sebep bile olabilirsiniz. Hastalığı tamamen yok etmeniz mümkün değil. En azından şuanki bilim şartlarıyla. Ama hastayı hayata kazandırabilmek mümkün. Günlük işlerini halledebilecek duruma getirebilmek mümkün. Daha iyi hissettirebilmek mümkün. Sanata atılmasını sağlayabilmek mümkün. Bu yüzden yardım çok önemli. Hayat değiştirmek için doktor olmanıza gerek yok. Doktor olmadan da ruhsal ya da akılsal problemi olan insanlara yardım edebilirsiniz. Onların arkadaşları olabilirsiniz. Tüm şizofreni hastalarının ve yardıma ihtiyacı olan tüm canlıların topluma katılabilmesi dileğiyle yardımın yüceliğini belirtmek istiyorum ve yazımı sonlandırıyorum: En azından herhangi bir canlıyı kurtarmaya çalışan herkes, insanlık görevini yerine getirmeye çalışmış demektir.
··
230 görüntüleme
Metin T. okurunun profil resmi
Geçen sene aklıma nereden geldiyse, Betty Blue filmini izlemiştim. Üstüne de bir ay kadar okudum şizofreni hakkında. Belgeseller izledim. TRT'nin belgeseliydi sanırım. Şizofrenin biri dedi ki, ben şiiri çok seviyorum ya. Okudu sonra. Lorca şiirleri tadındaydı. Defalarca dinledim. Defalarca ağladım. O kelime seçimlerinin normal olmadığını anlamıştım elbette. Çok etkilenmiştim. Adam içini şiire dökmüştü. Ruhu sözcüklerin arasındaydı. Boğazıma kocaman bir düğüm oturmuştu. Bu haksızlık diyordum. Haksızlık bu. Sonra yazdım bir köşeye. Onu paylaşmak isterim ben de. Irmağa gidelim sessiz kıyıya Bakmaya boğulmuş delikanlıya Hava kumsalına gidelim doğru Irmak alıp götürmeden denize onu Ah nasıl da dinlerdi sığla ağaçları davul gibi üstünde yeşil ayın Karmakarışık düşüyordu su aydan Örtüyordu çıplakla zambakla Doruğun düzün kara halkı koşun görmeye boğulmuş delikanlıyı Koşsanıza kardeşler gelsenize ırmak almış götürüyor denize Size de acil şifalar dilerim. Depresyonun ne kadar zor olduğunu bilirim ben de. Açık yüreklilikle paylaşmanız büyük incelikti. Yüreğinize sağlık. İyi seneler dilerim.
2 önceki yanıtı göster
KübraNur Şayan okurunun profil resmi
çok teşekkür ederim, benimki depresyonun çok ilerlemiş safhasıydı, dissosiyatif kimlik bozukluğu... gerçekten yazıyı okuyunca bende hüzünlendim. Ve siz bunu yazınca aklıma bir kitap geldi. Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden anılar diye. yoksa hatıralar mıydı tam hatırlayamadım ama ikisinden birisi. Her neyse, oradaki doktorların yayınladığı ama aslında yatan hastaların hayatları şiirleri, hikayeleri vs. var kitapta. Ben o kitabı okuduğumda 14 yaşında falandım galiba. Tesadüfen bulmuştum. psikiyatride yatıyordum yine. doktor izin vermiyordu okumama. Psikolojimi etkiler diye. bende gizli gizli okumuştum. Mayısın 9'unda 21 yaşında olacağım, kaç sene geçti ama hala şu iki kelime aklımdan çıkmaz,siz anınızı anlatınca aklıma tekrar geldi. ''Aklımın şiddetinden koptu gönlümün fireni, doktor sanıyor beni hala şizofreni...'' Bu hastanın bu dizesi bana o kadar anlamlı geldi ki... Ah, keşke onları ziyaret edebilsek....
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Büşra Nur okurunun profil resmi
Harika bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık. Şizofreni ile ilgili izlediğim filmlerden sonra genelde "acaba bende şizofren miyim?" sorusu dolanıyordu aklımda. Yine aynı şey oldu. "/ Ama ilk defa şizofreniye kötü bir gözle bakmadım. Birgün karşıma şizofren biri çıkarsa, onu hayata kazandırmak için uğraşacağım. ") Kazandırdığınız farkındalık için çok teşekkürler. ^^
KübraNur Şayan okurunun profil resmi
Ben, şuan ne diyeceğimi bilmiyorum... Gerçekten... Bu cümle yüzünden mutluluktan ağlayabilirim bile, o kadar güzel bir şey söylüyorsunuz ki, şu sözleri duymak bana harika bir yıl başı hediyesi oldu, size minnettarım!
Icetree okurunun profil resmi
Yazınızı bir çırpıda okudum.Her zaman merak ettiğim konulardan biridir, psikolojik problemler yaşayan insanların iç dünyası ve çözüm yöntemleri.O yüzden psikiyatri stajini yapan hemşire ve doktor arkadaşları saatlerce dinlediğimi bilirim.Bu durum bana özellikle duygusal olarak ne kadar hassas ve aciz olabileceğimizi aynı zamanda kendi kontrolsüz davranislarimizin insanlar üzerinde nasil derin etkiler  bırakabileceğini öğretir.Ölümü anlamak için mezarlık ziyareti yapmak gibi,ya da maddi manevi sağlık nimetinin farkına varabilmek için hastanelerin ziyareti gibi.Hayatı ve insanları anlamayı kolaylaştırır. Bu samimi bilgilendirmeniz icin teşekkür ederiz:)
KübraNur Şayan okurunun profil resmi
Elimden geleni yaptım! :) Öyleyse madem bu konuları daima merak ediyorsunuz, sizin için daima bildiklerimi yazılara döküp burada paylaşmaya çalışacağım! :) Tek temennim de okumanız. Madem merak ediyorsunuz bende bildiğim her şeyi paylaşabilirim ve size söyleyeyim en iyi bildiğim şey bu! :) Kesinlikle tanımınıza katılıyorum... Harika özetlemişsiniz... Yazımı okuduğunuz için size minnettarım, bu kadar güzel yorumlayabildiğiniz için de teşekkür ederim... :)
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.