“Autodidacte yanıma sokuluyor. Nerdeyse soluğunu
yüzümde duyacağım.
Bir sır veriyormuş̧ gibi: "Bu adamın önünde hiçbir
şey söyleyemem size," diyor. "Lütfetseydiniz... "
"Neyi?"
Kızarıyor. Kalçaları kadınca sallanıyor :
"Beyefendi, ah beyefendi! Peki açıkça söyleyim. Çarşamba günü̈ benimle birlikte öğle yemeğine gelmek lütfunda bulunur musunuz?"
"Sevinerek..."
Kendimi asmaya ne kadar isteğim varsa, onunla yemeğe gitmeyi de o kadar istiyorum.
"Beni mutlu kıldınız," diyor Autodidacte. Sonra hemen ekliyor: "İsterseniz, gelip sizi evden alayım." Birden ortadan kayboluyor. Düşünmek için zaman bırakırsa düşüncemi değiştireceğimden korkuyor herhalde.”