Gönderi

Aramızda bir nefeslik mesafe kaldığında yaşama sebebim, dudaklarımdaki nefes, ciğerlerimin arasındaki oksijen olan Doruk Ilgaz'ı kaybetmiştim. Uçurumdan aşağıya doğru karanlığın çevrelediği gölgelerin içinde kaybolurken, son bir umutla, tutabilmek için olmazsa da onunla birlikte ölebilmek için kendimi boşluğa bıraktım. Boşluğa doğru savurup bir umut yakalamayı beklediğim parmaklarımın arasına kum taneleri dolmaya başladı. Parmaklarımın aralıklarından taşıp, deniz kıyısına dökülen kum tanelerine şaşkınca bakarken, güneşin asi yansımasından kısılan gözlerim neler olduğunu anlamaya çalıştı. Uçsuz buçaksız ılık bir yaz gününün çehrelediği, köpük köpük dalgaların kıyıya vurduğu bir kumsaldaydım. Kendimi Doruk'un peşinden o boşluğa bıraktığımı anımsadığım an da ayağa dikilip onun da kumsala çıkmış olabileceğini umarak koşmaya başladım. ... Burada bir yerlerde olmalıydı, hayatının hiçbir döneminde beni tamamen bırakmamıştı Doruk. Beni yalnız bırakmazdı, bir yerlerden mutlaka beni izliyor olurdu, herkes gitse de o kalırdı. Her şeyin bittiği yerde Doruk Ilgaz muhakkak yeniden başlamanın yolunu bulurdu. Her şey yok olup bir tek o kalsa da olurdu. Ama o olmazsa olmazdı işte. Onun olmadığı bir dünyada yaşamanın manası yoktu. Onun gözlerinin maviliklerinden uzakta nefes alamazdım ben, onun denizinden uzaklarda boğulurdum.
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.