Ne okusam da ruhumun duvarlarına yanaşsam dediğim dönemlerden birinde öykü okumaya karar verdim. Bu sıralarda berna durmazla tanıştım bahsettiğim o duvarları ne güzel benzetmelerle anlatıyor. öyle çetrefilli insanlar değil anlattıkları, hele ki bu öykü kitabında bir zurnacıyı, ölüyü, sarhoşu meczubu göçebeyi. kılıktan kılığa giriyor hüzünlü bir rüya gibi hem de. Şu da var bir solukta bitti kitap.okuyun derim ve okuyanlardan ne hissettiklerine dair bir inceleme isterim :)