Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

TOPRAĞIN KOKUSU
1- BÖLÜM Ölmek için doğmuştur ya insan; o yüzdendir ki her yağmuruu sonrası toprak kokusunu sever... Tolstoy Kavaklı köyü, Çukurova'nın en ücra köşelerinden Islahiye'nin Güney sınırına bataklık gölüne yakın bir yerdedir. Sıcak,nemli Çukurova yazında bir yemeklik aş gibi fokur fokur kaynar bataklık. Yanına bile yaklaşamaz insan. Bataklık kokusu o kadar keskindir ki ne kadar uzak olursa olsun yinede insanın burun direklerini sızlatır. Ama bizler artık bütün köy ahalisi olarak bu kokuya alıştık. Daha çok köyden yabancı biri köye geldiği zaman kokunun varlığını hatırlarız. O da kırk yılda bir. Bir yabancı gelecekte yolu kavaklı köyüne düşecek. Olacak iş değil! Kışları ise o kötü yanına bile yaklaşılmaz olan bataklık gök ile yek vücut olur. Saf Tertemiz bir su kaynağına dönüşür. Kirli,çamurlu su ilahi bir el değmiş gibi parıl parıl parlar. Bütün kötülüklerin içinde elbet bir güzelik olduğunu hatırlatır insana doğa ana. Yaşamın,doğanın,  kısacası varoluşun kadim Ve sonsuz bir sahibinin olduğunu fısıldar İnsana. Kavaklı köyü, öyle uzaktır ki medeniyet denilen hengameye, katır sırtında üç gün sürer Vilayet'e bu yolculuk. Sanırsın ki köy gizlenmek, yabancılardan uzak kalmak için kurulmuştur! Hani çok gelen gidende olmaz bu Allah'ın unuttuğu yerin. Hasat zamanı Rüstem ağa, adamları, ve kahyası topal Osman ile gelir. Onlarda köylünün kanını emer, iflahını keser. Elde ne var ne yok alıp götürürler. Din,iman,vicdan merhamet yoktur bu Yezid soylarında. Kavaklı köyü, dünyada ki bitmez tükenmez değişime inat Hale'n ilk kurulduğu gibi kalakalmıştır. Yıkık viran olmuş evleri yoksulluğu çaresizliği vurur her bakışta insanın yüzüne. Evleri kerpiç, damları ise topraktandır. Evlerin hemen yan odalarında hayvanları için ahır olarak kulanılır. İnsanlar, çoluk çocuk çaresiz Hayvanları ile aynı havayı solur. Aynı dört duvarı paylaşır. Kavaklı köyü Adını bilindiği gibi köyün içinde sığ ve sıkça bulunan kavak ağaçlarından almış. Nedense ağaçlar En çokta köyün mezarlığında vardır. " Öyle ki babaannemin anlattığına göre eskiden kavak ağaçlarını çok seven bir genç varmış. Deli gibi heryere bu ince, uzun, yaprakları geniş ağaçları dikermiş. Kavak ağaçlarının rüzgar estiği zaman çıkarttığı sesi öyle çok severmiş ki gittiği köyün her hangi bir yerinden bu sesi duymak istermiş. Fakat çok genç yaşta sıtmadan acı içinde ölmüş. Hiç unutmam der babaannem; gencecik bedeni haftalarca gözümüzün önünde eriyip gitti. Anlatırken Gözleri dolar, göz yaşları soğuk bir ifade ile yanaklarından süzülürdü. Sonra kaldığı yerden devam eder; Annesi babası gencin ölümü ile adeta yıkılmışlar. onun bu ağaç sevgisini de kendilerine vazife edinmişler. Köyde elinin yetiştikleri heryere Köylülerle birlikte kavak ağaçı dikmişler ve böylece kavaklı köyü adını böyle almış der " Kavaklı köyünde toprak bütün Çukurova'da olduğu gibi kızıl bir renktedir. Sanki güneş sevgilisi olan toprağa suretinden bir parça koparıp vermişti. Et gibi,pamuk gibi yumuşacık Ve öyle hayat dolu. Bire dört,bire beş vermeye hazır. En çok buğday,arpa,mercimek,ayçiçeği ekilir. Bolca da bir hasat alınır. Toprak ona verilen görevi Çukurova da layıkıyla yerine getirirdi. Lakin köylü topraksızdır. Hiç kimsenin köyde bir karış toprağı dahi yoktur! Rüstem ağanın toprağını işler,bütün köylü. Rüstem ağanın verdiği üç-beş istihakla çaresiz on nüfus yarı aç yarı tok kışı geçirirler. Bu sadece kavaklı köyü için değil. Hisar,Ağılbaşı,Karacadağ,dikilitaş köyleri içinde geçerlidir. Tüm köylüler Rüstem ağanın toprağını işler. Ona kulluk eder çaresiz.
·
9 görüntüleme
Emrah Altun okurunun profil resmi
deneme olarak yazdığım kısa hikaye. Değerli yorumlarınızı bekliyorum. Bunlar nasıl bir yolda olduğumu bilmem için çok önemli. Şimdiden çok Teşekkür ediyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.