Necipciğim,aslında OK'in soyadı Öğütçü'dür. Çok fakirlik çekmiş. Bir ara Balat'ta oturmuşluğu da olmuş. Evi hala ayaktadır. Gecekondu gibi bir ev. Bir plaket çakılmış kapısının yanına. "Bu evde OK yaşadı," diye. PEN'ciler, TYB'liler her konuda konuşur da, bu evi satın alıp müzeye çevirmezler bir türlü.
Oğlu, Işık Öğütçü benim üniversiteden arkadaşımdır. O plaketi de o çaktırdı. Gücü yok garibimin. Ama takip ederim de çok faaliyet yürütür babası adına. Toplantılar yapar, sergiler açar. Neyse.
Ben toplumsal gerçekçilere kızarım biraz. Militan bulurum. Gerçi geçti bu kızgınlık da. Hatta, büyülü gerçekçiler (Onat Kutlar gibi) çıkmasa, çok kısır bıraktılar edebiyatımızı diye düşünürüm. Bunu sen de fark etmişsindir. Ama onlar da bizim edebiyatın değerli unsurlarıdır. Debbağ sevdiği deriyi yerden yere vururmuş ya, öyle gör benim kızgınlığımı.
OK bunların başında gelir. Hemen hemen tüm romanlarını okudum. Bereketli Topraklar Üzerinde gerçek bir anlatım başyapıtıdır. Orada Kayserili köylülerin Adana pamuk tarlalarındaki hasatçılıklarını anlatır. Başlamanla bitirmen bir olur. Düşüremezsin elinden. Bir gazocağı leitmotifi var ki, bak kaç yıl geçti unutamadım.
Bir de, işte o kızdığım, modernite hastalıkları. Hatırlarsan senle de konuşmuştuk. Hani şu NBC'nin, Kış Uykusu filmini ve imamını :))) Aydın isminin boşuna olmadığını da konuşmuş muyduk? Aydın, halktan uzak düşmüş aydınları simgeliyor diye? Neyse, işte oradaki imam klişesinin bir kaynağı da OK'dir. Bir kaç romanında Kabak Hafız tiplemesiyle Zeitgeist'e onun da katkıları olmuştur.
Ama dedim ya, OK'siz Türk romanı asla düşünülemez. Bir okurun, ben Türk edebiyatını okudum diyebilmesinin bir şartı da, OK okumasıdır. Köyden kente, çok geniş bir alanda, bol bol üretmiş bir yazardır.
Bu davetkar incelemenle Türk romanına verdiğin katkıyı değerli buluyorum.
Kalemine de yüreğine de sağlık.