Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kaldırımlar, bidonlar ve uygarlık... Oslo sokaklarında Coşkun Ağabey'le (Özarı) yürüyoruz. Rahat yürüyoruz. Çünkü kaldırımlara park etmiş tek araba yok. Orası insanlar için. Kaldırımlar yoldan iki santim yukarıda topu topu. Araba çıkmaya kalksa şoför fark etmez bile, o kadar alçak... Coşkun Ağabey ''Kim dedi, şimdi hatırlayamıyorum'' dedi.. ''Ama lafı iyi hatırlıyorum. Bir ülkede uygarlık kaldırım yüksekliği ile ters orantılıdır.'' Yani, kaldırım ne kadar alçaksa ülke o kadar uygar.. ne kadar yüksekse o kadar mağara. Aklıma bizdeki kaldırımlar geldi.Son belediye çalışmaları ile yerden neredeyse otuz santim yukarı kalkan kaldırımlar. Yaşlı,hasta ve sakatların, çocukların inip çıkarken zorluk çektikleri kaldırımlar.. Niye bu yükseltme? Araba park etmesin diye. Araba park etmesin diye yaya yolunda yayaya zorluk çıkartmak zorunda kalıyoruz. Niye? Uygar değil de maganda olduğumuz için. Kaldırımlar alçakken, oralara park edenler ''Peki nereye park edelim?'' diye dert yanıyorlardı. Peki şimdi nereye park ediyorlar? Bu rezilliğe sebep olmadan, insan olamaz mıydık? İstanbul'un göbeğinde, Zincirlikuyu'dan Etiler'e gelirken, hem de AKrayolları 17.Bölge Müdürlüğü'nün o çok çağdaş gökdeleninin önünde bir utanç anıtı var. İstanbul'un en büyük, en işlek ana arterinin göbeğine dikilmiş gazyağı bidonları.. Bu bidonlar niye orada biliyor musunuz? Biz araba kullananlar, kurallara ve birbirine saygılı, uygar insanlar değil, yolu babamızın malı, uyanıklığı marifet sanan ''Kıro''lar olduğumuz için. E-5'in Sarıyer çıkışı, tam bu noktada, Büyükdere Caddesi ile birleşiyor. Gayrettepe'den gelip Maslak'a giden ana arterle yani.Ana arter de kalabalık , E-5'in Sarıyer çıkışı da.. Burada iki trafiğin iç içe geçişi sırasında kaza olmaması için önlem almak gerek. Batıda bu önlem, uygarca alınır. Yere zebra şeklinde çizgiler çizilerek bir adacık oluşturulur. Bu trafikten men edilmiş alan olur. Hiçbir araç, bu alanı çiğneyemez. Alan öyle ölçülmüş, biçilmiş, çizilmiştir ki, E-5'ten ve Zincirlikuyu'dan gelenler birbirlerini rahatça ve tehlikesizce görme ve aynı trafikte birleşme imkanı bulurlar. Birbirlerinin yolunu aniden kesmezler. Ama yere çizilmiş uyarı, uygar insanlar içindir. Bizim ülkemizdeki otoyol girişlerinin hemen hepsinde bu zebra gibi çizilmiş, katılım alanları var. Lütfen birinin başında durun ve bu alanı çiğneyen arabaları sayın. Üstelik, o girişte görevli bir trafik arabası ve polisleri varken ara sıra durup bakıyorum. Bu alanı ihlal ettikleri için çevrilen tek araba görmedim. Oysa zebra alanı aşarak, ana artere girmek adeta intihar. Çünkü anayoldan hızla gelenin sizi o an görmesine imkan yok. Siz kendinizi kaldırıp onun önüne atıyorsunuz. Acı frenler, sıyırmalar.. Günün birinde kaza olacak. Hem de zincirleme. Oluyor da zaten. Bu E-5 Zincirlikuyu katılımında da yerde o zebra çizgileri vardı. Kimse umursamadı. Hatta uygar insanlar oraya girmemek için özen gösterince oluşan boşluk, magandalara öne fırlamak için fırsat verdi. Bunun üzerien İstanbul'u yönetenler önlem aldılar. İnsan gibi (bu kısım silik çıktığı için en uygun çağrışan kelime grubunu yazdım ''İnsan gibi'') öğretemedikleri için onlara hayvanlara yapılan bir muamele yaptılar. Güzelim ana caddenin ortasına o çirkinlik, o utanç anıtı, gazyağı bidonlarını dizdiler. ''Çizgiden anlamazsan, al sana bidon'' diye. Aylardır öyle. Kimse de aldırmıyor. Çoban gibi güdülmeye alışmış insanlar, önlerine konan bu hayvanlara mahsus engele tepki göstermiyorlar. İnsana, devlete kurallara saygısızlıkları adet edindikleri için,bu bidonların buraya dizilmesine sebep olan zontaların yüzleri kızarmıyor. İstanbul'un Valisi o yoldan günde en az on, Belediye Başkanı yüz kez geçiyor. ''Bu ne'' demiyor. Ne olduğunu biliyor çünkü. Hiçkimse ''Biz bu muameleye layık değiliz'' demiyor. Çünkü herkes kendi şahsına, hem de nasıl layık olduğunu biliyor. Ve biz, İstanbul 2000 yılında olimpiyat yapar mı, yapamaz mı diye bakmaya, incelemeye gelenleri en ana caddenin ortasında dizilmiş bu bidonların yanındna geçiriyoruz. O kişilerin billboardlara astığımız caf caflı afişlere değil, asıl bunlara bakmak için bu ülkeye geldiklerini, aklımıza dahi getirmeden. --- Hıncal Uluç'un bir köşe yazısı, tarihi tahmini 2000 civarı. İnternette bulamadığım için elimdeki kaynaktan üşenmeden yazdım. Nereden mi rastladım bu yazıya? Ders çalışırken, Kentleşme ve Göç konusuna.. Okuyunca beni epey düşündürdü. Sizlerle de paylaşmak istedim. Her gün yaşadığınız, farkında olduğunuz gerçekleri zihninizde daha anlamlı kılabilin diye.
··
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.