Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

196 syf.
3/10 puan verdi
Jose Saramago.. Nobel Edebiyat Ödülü almış bir yazar. Mükemmel, vurucu, ruhunuzu yorucu, aklınızı dumura uğratan "Körlük" adlı kitabın yazarı. Tüm o yazılanların görüntülere aktarıldığı, dolayısıyla fotoğraf kareleri olarak neredeyse tamamı beynimde depolanan aynı isimli filmini izledikten sonra hayatımdaki şeyler eskisi gibi kalmadı, kalamadı.. Ve bu yazarın, vefat etmeden önce yazdığı son kitabı: "Filin Yolculuğu". Kitabı bir hikayecik olarak düşünebiliriz, bir filin Portekiz'den Avusturya'ya olan yolculuğunu anlatan bir hikaye. Fil özel bir fil, çünkü en başta bu fil Portekiz kralından (III.Joao), Kutsal Roma-Germen imparatoruna (II. Maximilan) bir hediye. Hayatında hiç böyle bir hayvan görmemiş olan 16. yüzyıl Avrupası içinse, inanılması güç, dört ayaklı olması sebebiyle katırlara, atlara v.b. benzetilen ama hepsinden ayrı tutulan bir canlı.. Konu aslında bu kadar basit. Süleyman adında bir fil, bu filin Subhro adındaki terbiyecisi, Portekiz'den Avusturya'ya kadar geçilen Avrupa ülkeleri ve tabi ki yolda karşılaşılan insanlar. Aslında hikayeleştirilmeyebilirdi bile bu olay, ya da bu kadar uzatılarak anlatılmayabilirdi. Ama 88 yaşına kadar yaşamış, son ana kadar zihni zehir gibi çalışan, anlatacak daha çoook şeyi olduğunu düşünen bir adamın eline bu hikayeyi verdiğinizde, sonucun böyle çıkacağını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Jose Saramago'nun anlatmak ya da daha doğrusu eleştirmek istediği ne varsa; Hristiyanlık, politika, asilzadeler, insan tabiatı.. Her şey bu kitapta var. Fil ve onun yolculuğuyla ne alakası var peki bunların? Jose Saramago'ya göre hepsinin bir alakası var ve ucundan kıyısından da olsa hepsini bir şekilde filin yolculuğuna bağlamış durumda. Aslında şöyle anlatayım size, büyüklerinizden birisinin karşısındasınız, size, kendi ülkenizde yaşanan bir hikaye anlatıyor, ama hikayeyi anlatırken, aklına başka başka şeyler geliyor ve aklına gelen bu şeyleri araya sıkıştırmaya çalışarak hikayenin tüm akıcılığını ve bütünlüğünü ortadan kaldırıyor. Evet, sanırım en kısa tanımıyla bu kitabın bu kadar zor okunmasının, akıcı bir şekilde ilerlememesinin sebebi bu. Şimdi üsluba geçeyim. Öncelikle, çevirmen Pınar SAVAŞ'ı ayakta alkışlıyorum, bu kadar uzun ve çoğu zaman karmakarışık cümleleri en iyi anlaşılacağı şekilde çevirmiş. Hatta tahminimce çevirmen, kitabın ne kadar zor anlaşıldığının, okunduğunun farkında olacak ki, sorumluluk altında kalmamak için; Jose Saramago'nun kasıtlı olarak noktalama işaretlerini kullanmamayı tercih ettiğini, sadece nokta ve virgülü kullandığını; konuşma işareti kullanılmadığını ve yine yazar tarafından çoğu zaman kimin söz aldığının belirtilmediğini, diyalogların "dedi", "ekledi" gibi kelimelerle kapatıldığını; ayrıca virgüllerle birbirine ulanan cümlelerin bazen aynı cümle içerisinde bile birbirinden farklı yüklem zamanlarına sahip olduklarını belirterek, bunların hepsinin yazarın tercihi olduğunu ve çeviride de buna sadık kaldığını açıklamış. Evet, çevirmenin tüm dedikleri, kesinlikle kitabın zor okunmasına ve anlaşılmasına neden oluyor. Bazı yerleri 2-3 defa okumak zorunda kaldım, bazılarını kaç defa okursam okuyayım anlayamadım. Ancak kitabın zor anlaşılmasındaki sebepler bu kadarla sınırlı değil zannımca. Yazarın hikayedeki her davranışa bir anlam yüklemeye çalışarak niyet okumalarına girmesi ve bu niyet okumalarını hikayenin içerisine yedirmeye çalışması beni çok zorladı. Upuzun ve sadece virgüllerle ayrılmış cümleler arasına, bir virgül daha atılarak, yazara ait düşüncelerin, günümüzdeki bilgilerle harmanlanıp serpiştirildiğini düşünün. Sonra, bu yazarın isyankar ruhundan ve eleştiriseverliğinden ekleyin biraz. Ama bu isyankarlık, bu eleştiri neredeyse her şeye karşı var. Ve tabi ki bu durumun doğal sonucu olarak, iğnemeler yapabilmek (amiyane tabiriyle laf sokabilmek) için tüm fırsatları değerlendiren bir adam önünüzde. Üstelik bu iğnelemelerini benzetmeler ve kinayelerle, hem de bolca yaptığını da hesaba katın. Bir tutam Portekiz kültür öğeleri başta olmak üzere Avrupa kültürü, bir yemek kaşığı dolusu Hristiyanlık, damak tadına göre eklenmiş Avrupa tarihi ögeleri de ekleyin ve işte, karşınızda “Filin Yolculuğu” kitabı.. Belki bu çok iyi bir kitap değildir. Belki bu kitaba, yazarın ünü sebebiyle fazla kredi verilmiştir. Belki kitaptaki bunca durum, yazarın çok fazla şey bilmesiyle/öğrenmesiyle ya da çok fazla düşünmesiyle ortaya çıkan özel bir durumdur. Belki de Hristiyanlık bile olsa, bir dinin ya da içsel inanışın eleştiri seviyesinin bu kadar yüksek olmasını, bir inanışın tamamen eggh puh kaka gösterilmesini, onunla dalga geçilmesini normal karşılayacak kadar umursamazlaşamamışımdır. Belki de ben, kendimi her zaman bir Doğulu olarak hissettiğim için tamamen Batı kültürünü yansıtan bu eseri içselleştirememişimdir. Belki de, ben bu esere hazır değilimdir; bu kitabı özümseyebilecek olgunluğa henüz erişememişimdir. Sonuç olarak, bu şekilde birden çok belki oluşturabilmek mümkün, herkes kendisine en yakın gelen, en aklına yatan belki’yi seçebilir. Benim için bu kitap faydalı bir kitap olmadı. Kimseye tavsiye edeceğimi de sanmıyorum. Ama BELKİ de, tam size göre bir kitaptır. Kim bilir?
Filin Yolculuğu
Filin YolculuğuJosé Saramago · Kırmızı Kedi Yayınevi · 20212,825 okunma
··
185 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.