Gönderi

27 Mayıs öncesi durum
Özellikle son haftalar içinde, Ankara’da pek çok kimse aynı kaygı içindeydi. 18 Nisan’daki “Tahkikat Encümeni” kararıyla ve onu izleyen “Yetki Kanunu”yla hızlanan süreçte, demokrasinin temel kuralları fiilen yok edilmişti. Demokrat Partili 15 milletvekilinden oluşup yargı yetkisiyle donatılan “encümen”, ana muhalefet ile bir kısım basını tam bir baskı altına almıştı. Muhalefetin herhangi bir siyasi faaliyette bulunmasını yasaklamıştı. İsmet Paşa’nın demeçleri başta olmak üzere, iktidarı rahatsız edebilecek olan her söze, yazıya ve habere yayın yasağı koyuyordu. Gazetecileri sorguya çekiyor, ifadesini beğenmediklerini tutuklayabiliyordu. 28 Nisan’dan sonra bunlara bir de, İstanbul ve Ankara’da ilan edilen sıkıyönetim “önlem”leri eklenmişti. Gece sokağa çıkmak yasaktı. Gündüzleri de caddelerde üç-beş kişinin bir arada yürümesi, yasadışı toplantı yapmak sayılıyordu, o da yasaktı. Sivillere karşı, polislere ek olarak, askeri birlikler de harekete geçiriliyordu. Siyasi suçlar işledikleri öne sürülenler askeri mahkemelere sevk ediliyordu. Yayını beğenilmeyen gazeteler kapatılıyordu. Yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, gösteri özgürlüğü... Hepsi rafa kaldırılmıştı. Bu gidişin sonucunun iyi olabileceğine, yeniden demokrasiye dönülebileceğine inanmak fevkalade güçleşmişti. Bu koşullar altında yapılabilecek bir seçimin “adil ve serbest bir seçim” olacağına inanmak da güçleşmişti.
Doğan KitapKitabı okudu
·
8 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.