Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

191 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Bundan üç yıl önce elime geçen, ilk okumamı klasik okuma yolu tutarak, ikinci okumamı sınav kaygısının verdiği mecburiyetle yaptığım bu hacimli kitap için bir de inceleme yazmak şart oldu gibi. En azından yazmaya gayret etmek diyelim. Tabi bu gayrette benden ziyade mesaj kutuma sıklıkla tavsiye edip etmeyeceğimi soranların payının olduğunu da itiraf etmek zorundayım. Sırf bu yüzden son bir haftadır bulduğum ilk fırsatlarda kitabı son kez üstten bir okuma ile tamamlayıp, vaktiyle aldığım notları düzenleyip hâlâ yaşayan -ve hâlâ akademik metinler yazan- Wallerstein'in elime geçen metinlerini de tarayıp bir yandan neleri bilmediğimi görmüş, bir yandan da siteye belki bir inceleme daha kazandırmış olurum. Benim kanaatime göre bu kitap kendinden menkul bir kıymete sahip. O yüzden en diri zihinle okunması gerekiyor. Soranlara da ilk ikazım bu oldu. Kitabına "Yaşadığımız dünyayı anlamak" önsözüyle başlıyor Wallerstein. Sosyal bilinciliğin şânındandır bu girişi yapmak çünkü en büyük çile anlatmak değil, anlaşılmaktır. Bu sebepten yaşadığımız dünyayı anlamadığımız takdirde bizlere sunulan fenomenlerin illüzyonu ile hareket etmeyi sürdürebiliriz. Yazık ki öyleyiz de. Kavramlar ancak kendi zamanlarının bağlamı içinde anlaşılır, der Wallerstein ki haklıdır. Eğer hem terörizm hem de küreselleşmenin fenomen, anlam ve izleklerinin özünü kaçırırsak ne dünya sistemlerini ne de kendi özel kullanımıyla dünya-sistemlerini anlayamayız. Kitabın girişte zihni diri tutup sonraki sayfalarda kopmayı önlemek için aldığı bu önlem, beraberinde devlet, devletlerarası sistem, üretici hanehalkları, kimlik grupları, sınıflar, firmalar vs kurumları da getirecektir. Hazır olmak, hatta şaşırmayı sıradan bir refleks olarak görmek durumundayız. İlk bölüm bu fenomenlerin bilgi ayağı, sonraki üç bölüm ise esas nokta olan sistemin mekanizmalarına yönelik tartışmayı konu ediyor. Modern devlet, egemen devlettir. Nokta. Bitti. Bize hakikatin bundan ibaret olduğu yanılsaması verilirken işin derininde elbette Pagan kültürünün kendilerinden öteki gördükleri Romalılara dayanacak noktası vardır ancak hem modern olmak -hakiki manada egemen olmak- hem de politik değişimin istisnai olmadığı, sürekli ve normal olduğuna yönelik sarsılmaz inanç o meşhur 1789'un getirisiydi. Modernitenin 19. yüzyıla dek taşıdığı "bilmek" sevdası "pazar, devlet ve sivil toplum" gibi üç yeni disiplini doğurdu. Hafife almayın zira önce istikametini belirleyen bir sistem, oldukça naif bir talep ile, bilmek ve modern olmak ile ayaklanıp Pan-Avrupa'da hükümranlık kurunca -kesinlikle üniversite kurumu ve Sovyetler'in hezimetini de gözardı etmeksizin- geriye sömürgeleştirilecek toplumları "bilmek" kalıyordu ki çare belliydi: antropoloji ve şarkiyatçılık. Modern devlet egemen devletti ve modern olmayanlar açıkça "ilkel"di. Descartes'inkartezyen felsefesini hatırlayın: ben'in var olması, ötekinin var olmasını gerektirir. Hafife almayın, zira gelecekte idare edilecek olan sömürgelerin tüm yönlerini merkeze aktaran etnograflar, açıkça ilkel sayılamayacak kadar geniş ve köklü bir medeniyete sahip olan yerlerle (pek tabi İran, Çin, Arap bölgeleri, Hindistan...) ilgilenmeyi ve onları da bir şekilde modernite potasında eritmeyi kendisine dert ediniyordu. Ama nasıl?.. "Gelişme" kavramı ile elbette. Dünya yepyeni bir boyuta taşınıyor ve bu yeni forma ulaşmak isteyenler "gelişmek" zorundadırlar. Evreka! Hikayenin buraya kadar olan kısmını kitaptan açıkça "spoiler" verme riskini göze alarak yorumladım ki hiç olmazsa okuyacaklar nelerin beklediği aşikâr olsun. Kalan kısımlarda bizim kapitalizm diye üzerinde rahatlıkla atıp tuttuğumuz, sürekli olarak onun kan emici yönlerine yaptığımız vurgularınn dışında, kitabın maksadı kapitalizmin oluşmaya başlaması, oluşması, yerleşmesi ve egemen olmasının hikayesini zanlarla değil, devlet ve devletler sistemi ile, pazar ile, hanehalkları ve hatta ücretli emek ile izaha kalkışmaktır. Bırakın kalkışmayı, moderniteye ve bilgiye dair yukarıdaki kronolojik tasvir bile başlı başına cüretkar bir girişim. Bir de periyodik olarak dünyada gelişen krizleri irdeleyişi var, esas hayret edici taraflar orada. İktisadi, ekonomik ve politik döngü belirli zaman aralıklarında bilinçli bir kaos repertuarı ile çatallanma dönemlerini kontrol eder. Ciddi manada ilginçtir, zira bizim yine bize dayatılan, öyle olduğu söylenilen ve üçünü halinin imkânsız olduğu aktarılan terörizm ve küreselleşme bilinçli maksatlar ile musallat ediliyor. Dolayısıyla yakın tarihin can alıcı olayı olan İkiz Kulelere saldırı da akabinde bir maksat ve izlek için iktisadi yenilenme anlamı taşıyor. Savaşlar, diplomatik kaoslar, darbeler ve krizleri saymıyorum bile. Kitap bunların üzerinde canlı bir ameliyat yapma cesaretine soyunuyor. Bitirmeden, “bildiğim bir şey varsa hiçbir şey bilmediğimdir” sözünün bize yaptığı kötülüğü yeniden anıp hayreti bol okumalar diliyorum.
Dünya Sistemleri Analizi
Dünya Sistemleri AnaliziImmanuel Wallerstein · BGST Yayınları · 201197 okunma
··
275 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.