İnsanlar kendilerinden çok daha yaşlı
olduğu için Franz Joseph’in daha az
bilgi sahibi olduğunu sanıyordu.
Fakat o, belki de diğerlerinden
çok daha fazlasını biliyordu.
İmparatorluğunda güneşin batmakta olduğunu görüyor, fakat hiçbir şey söylemiyordu. İmparatorluğun batışından önce öleceğini bilmekteydi.
Bazen hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyor ve çok iyi bildiği konularda kendisine zahmetli açıklamalar yapılınca neşeleniyordu. Çocuklara ve yaşlılara özgü
bir kurnazlıkla insanları yanıltmaktan hoşlanıyor, insanların daha bilgili olduklarını kanıtlama çabasıyla ortaya koyduğu kibir
onu eğlendiriyordu. Kurnazlığını saflığın içinde gizliyordu, çünkü bir İmparator’un, danışmanları kadar akıllı olması
yakışık almazdı.
Akıllı değil sade görünmeyi tercih ediyordu. Ava çıktığında avın, namlusunun önüne koyulduğunun pekâlâ farkındaydı ve başka
bir av vurabilecekken, yalnızca önüne
sürüleni haklamakla yetiniyordu.
Çünkü yaşlı bir İmparator’un bir hilenin içyüzünü anladığını ve bir orman koruyucusundan daha iyi ateş edebildiğini ona göstermesi yakışık almazdı.
Kendisine bir masal anlatıldığında
masala inanmış gibi yapıyordu.
Çünkü bir İmparator’un, birisini yalan söylerken yakalaması yakışık almazdı.
Arkasından gülümsendiğinde bundan
haberi yokmuş gibi davranıyordu.
Çünkü bir İmparator’un, kendisinin gülümsemelere neden olduğunu bilmesi yakışık almazdı ve eğer dikkate almazsa,
bu gülümseme zaten ahmakça olurdu.
Ateşi yükseldiğinde ve etrafındakiler endişelenip özel doktoru ateşi hakkında
yalan söylerse, ateşinin çıktığını bilmesine rağmen, “İyi o hâlde,” diyordu.
Çünkü imparator, doktorun yalanını,
onun yüzüne vurmazdı. Ayrıca ölüm
saatinin henüz gelmediğini de bilmekteydi.
Doktorlarının hiçbir haberi olmaksızın yüksek ateşin ona eziyet verdiği geceler de vardı. Çünkü bazen hastalanıyor ve kimse
bunun farkına varmıyordu.
Şefkat gösterdiğini sandıklarında,
hiçbir şeyi umursamıyor, kalpsiz
olduğunu düşündüklerinde içi sızlıyordu.
Gerçeği söylemenin ahmaklık olduğunu bilecek kadar yaşlıydı.