Mehmet Hocam, ben bu Zülfü'yü çok severdim. Hakkında, önce Yağmur Atsız'ın yazdıklarını okudum. YA benim çok ama çok değer verdiğim bir insandır. Allah uzun ömür versin, çok da matraktır. Yazdım kendisine, hem de elli kere. Bir kez cevap verdi. Bıkkınlık vardı sözlerinde. Galiba yasaklamayı da bilmiyordu. Spam yapamamış olmalı mesajlarımı. "Sen mal mısın aslanım, habire, bir psikopat gibi aynı şeyi soruyorsun. Yazdık ya işte," anlamına gelecek, bir mesaj attı. :)))
Şok oldum tabii. Hiç unutmam o anı. İstanbul'dan uzaktayım. Kulaklığı takmış, Christian Adam'dan, Si tu savais combien je t'aimei'i dinliyorum. Çocukluğumun parçası. Taaa, 1970'lerin parçası. Bizim berber çalardı. Ne alakaysa, berber ve Christian Adam. Şeytan dürtmüş, açmıştım mailleri. Okumuştum YA'ın mektubunu. Yutkunmuştum. Allah uzun versin Yağmur Atsız'a. Yine iyi dayanmıştı.
Sonra, Vatan'da yazıyordu ZL, bir yazısını okudum. Nasıl olur bu yahu, dedim. Adam sıkı sıkı sallamış. Hani beyaz yalanlar vardır ya, çocukça, çok sever, çok da söylerim, bu öyle bir şey değil. İşte o an, içimdeki ZL vazosu kırıldı. Odur budur okumam ZL'yi.
Bu enteresan kapaklı ZL romanını öyle güzel anlatmışsınız ki, okuyasım geldi. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok, diyebilirsiniz ama insanları küstürmemek lazım gelir. Kara yalan söylememeli insan.
Kaleminize sağlık Mehmet Hocam.