Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

116 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Demokrasimizin bir sorunu var. Carl Schmitt başta Avrupa olmak üzere bütün Dünya'da pratik deneyimlerin artmasıyla parti hakimiyetinin kusurlarının ortaya çıkışını anlatmaktadır. Bu konu üzerine Carl Schmitt şöyle diyor; "Böylece, sağ ve sol eğilimler, muhafazakâr, sendikalist ve anarşist argümanlar, monarşisi, aristokratik ve demokratik perspektifler bu nokta da ittifak haline gelmişlerdir." Bunu çok önemli bir eleştiri olarak ele almalıyız. Çünkü Schmitt Weimar Cumhuriyetini, 3.Reichi ve İtalyan hükümetlerini yakından inceleme fırsatı bulmuştur. Sanırım bunları bildikten sonra artık Parlamenter Demokrasinin Krizine odaklanabiliriz. Şunu kabul etmeliyiz ki Halkın egemenliği düşüncesi yüz yılımızın en kuvvetli fikirlerinden. Schmitt'in tabiri ile 19. ve 20.yüzyılda monarşi ile mücadele eden demokrasinin yegane zaferi. Ama Schmitt Demokrasi yavaş yavaş hayata geçirilmeye başlandıkça aslında beklendiği gibi olmadığını ve bir çok efendiye hizmet ettiğini ve özü itibariyle net bir hedefe asla sahip olamayacağını savunuyordu. Açık bir şekilde ifade etmek gerekirse kendilerini yönetsin diye halk tarafından seçilen vekillerin halkı temsil etmenin dışında kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri var olan parlamentonun meşruluğunu yitirmesine sebep olmaktadır. Bu birinci ve en önemli sorundur. İkinci ve en önemli sorun Schmitt'e göre seçmenin iradesine karşı gelen yasalar. Buna şöyle bir açıklama getirmektedir. "Demokraside yurttaş, kendi iradesine karşı gelen yasalara da rıza gösterir çünkü yasa genel irade ve bu da, yine özgür yurttaşların iradesidir. Böylece, yurttaş aslında hiçbir zaman somut bir içeriğe rıza göstermez soyut olarak sonuca, oylama sonucu ortaya çıkan genel iradeye rıza gösterir ve yalnızca oyların toplanması sonucu genel iradenin ne olduğu anlaşılabildiği için oy verir. Eğer sonuç bireyin verdiği oyun içeriğinden farklıysa, azınlıkta kalan, genel iradenin içeriği hakkında yanılmış olduğunu öğrenir." Bunu günümüzde sıkça yaşamaktayız. Azınlıkta kalan iradenin hiç bir şekilde özgür olamayacağını söyleyebiliriz. Ülkemizde ve bir çok ülkede rastlanıldığı gibi gerçek irade halkın azınlığının fikri olabilir. Bu konuda Schmitt'in dediği gibi "Halk aldatılabilir; propaganda ve kamuoyunu manipüle etme teknikleri uzun süredir bilinmektedir". Kendisinin Nazi Almanya'sının ideologlarından olduğunu düşündüğümüzde bolca pratik bilgiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. İnceleme çok uzadı aslında ama yazacak daha çok şeyim var böyle bir kitap yazıldı ise yazarın bir şeylerde önermesi gerekmektedir. İşte o konuda bir bu kadar daha inceleme yazılabilir. Yine de üstün körü değinmek gerekirse bahsettiğim konu "Rasyonalist Diktatörlük". "Hegel'in fikirleri diktatörlüğe son verebileceği gibi, kalıcı bir diktatörlüğü ilan edebilir" diyor Schmitt ve ekliyor. İnsanların eylemleri açısından daha bilinçli olanın, daha az bilinçli olan üzerinde hakimiyet kurabileceği ve kurmak zorunda olduğu hususu hep tartışma konusu olmuştur. Siyasal pratikte bu, rasyonalist bir eğitim diktatörlüğü ile eş anlamlıdır. Ve son olarak Hegel felsefesi diyalektiğinin Marksizim açısından değerlendirilmesi. Alıntıda bahsettiğimiz zenginlik ve sefaletin yüzleşmesi durumu yüzyıllardır devam ettiği için insanlığın batışını engelleyebilecek geleceğin komünist toplumları yani sınıfsız insanlığın daha yüksek mertebesi sadece ve sadece Hegelci diyalektik yapının korunması durumunda ortaya çıkabilir. Hala yazmak istediklerim olmasına rağmen hem daha fazla uzatmamak adına hem de Marksizm ve Hegelci düşünce açısından karmaşıklık yaratmamak adına incelememi burada sonlandırıyorum.
Parlamenter Demokrasinin Krizi
Parlamenter Demokrasinin KriziCarl Schmitt · Dost Kitabevi · 201050 okunma
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.