Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

TIKANDI BABA
(Okumak Bizim İşimiz) Rivayete göre Sultan Mahmut, sık sık kıyafet değiştirip halkın arasına karışır ve memlekette neler olup bittiğini anlamaya çalışırmış. Bir akşam uğradığı bir kahvede, aksakallı çaycıya herkesin ‘Tıkandı Baba’ diye hitap ettiğini duyunca merak etmiş ve bu adama neden Tıkandı Baba denildiğini öğrenmek istemiş. Biraz ısrardan sonrada Tıkandı Baba anlatmış; “Bir gece rüyamda bir çok insan gördüm, her birinin bir çeşmesi vardı ve hepside akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. ‘Benimki de onlarınki kadar aksın’ diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden ‘Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın…’ dedim ve uğraşırken tamamen tıkandı, hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken birden Cebrail göründü ve bana; “Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık!” dedi. O gün bugün adım Tıkandı Baba’ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyorum. Tıkandı Baba’nın anlattıkları Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına; “Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altına bir altın koyacaksınız ve bu işe bir ay boyunca devam edeceksiniz!” diye talimat vermiş. Sultan Mahmut’un adamları “Peki…” demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba’ya baklavaları vermişler. Tıkandı Baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis; ‘Uzun zamandır baklava da yememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim’ diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış, evin yolunu tutmuş. Yolda giderken ‘Ben en iyisi bu baklavayı satayım, evin ihtiyaçlarını gidereyim.’ diyerek işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya; “Taze baklava, güzel baklava!” Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Sıkı bir pazarlıktan sonra anlaşmışlar ve Tıkandı Baba baklavaları satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklava getirmişler.Tıkandı Baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi; “Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım.” demiş. Tıkandı Baba da “Peki,” demiş anlaşmışlar. Bir ay boyunca, Tıkandı Baba’ya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı Baba’dan baklavaları satın almış. Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut; “Hele şu Tıkandı Baba’ya bir bakalım, nicedir?” deyip Tıkandı Baba’nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine, ama bir de ne görsün, bizim Tıkandı Baba eskisi gibi darmadağın. Sultan; “Tıkandı Baba sana baklavalar gelmedi mi?” diye sormuş. “Geldi Sultanım” “Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?” “Efendim her gün gelen tepsiyi bir Yahudi’ye satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım.” Sultan şöyle bir tebessüm edip; “ Anlaşıldı Tıkandı Baba, anlaşıldı, hadi benimle gel.” deyip almış ve onu hazine odasına götürmüş; “Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır, küreğine ne kadar altın gelirse hepsi senindir.” demiş. Tıkandı Baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek. Sultan; “Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle git, onlar sana ne yapacağını anlatırlar.” demiş ve askerlerden birini çağırıp “Alın bu adamı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş seçsin, o taşı ne kadar uzağa atarsa oraya kadar olan araziyi Baba’ya verin.” demiş. Padişahın adamları Tıkandı Baba’yı alıp Üsküdar’a götürmüşler; “Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım.” demişler. Baba “Niçin?” diye sormuş. Askerler; “Hele sen bir beğen bakalım” diye ısrar etmişler. Baba ‘şu yamuk, bu küçük’ derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline ve “Ne olacak şimdi” diye sormuş. Askerler; “Baba sen bu taşı atacaksın ve ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını Padişahımız Efendimiz sana bağışlayacak.” diye anlatmışlar. Tıkandı Baba taşı başının üstüne kaldırmış ve tam atacakken elinden kayıp başına düşmüş. Babacık da düşüp oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Padişah, o meşhur sözünü söylemiş; “Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmut!”
··
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.