Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

- Daha çok anlat, dedim... +  Hoşuna gidiyor mu? -  Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum. + Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz? - Gider gibi yaparız. Sonra bana kışın saman olan ottan ve peynir, daha doğrusu pinir yapımından söz etti. Sözcükleri değiştiriyordu konuşurken, ama bunu daha da güzel buluyordum... Sustu, derinden bir iç çekti. + Yakın gelecekte oraya dönmek isterim. Sakin, tatlı bir yerde yaşlılığımı beklemek isterim. Montreal yakınında, Folhadela'da, o güzelim Tras-os-Montes'imde... Geniş yüzü daha gergin ve hep pırıl pırıl olduğu halde, Portuga'nın babamdan daha yaşlı olduğunu o güne kadar fark etmemiştim. Garip bir şey oldu duygularımda. - Ciddi mi konuşuyorsun? O zaman sezdi hayal kırıklığımı. + Aptal, buna daha zaman var. Belki oraya hayatımda bir daha dönmeyeceğim... - Ya ben? İstediğim gibi olman için o kadar uğraştım. Elimde olmadan, gözlerim yaşlarla dolmuştu... + Bazan benim de hayal kurabileceğimi kabul etmelisin.. - Ama hayalinde bana yer vermedin. Keyifle güldü. Sözlerimi sürdürdüm: - Ben sana bütün hayallerimde yer veriyorum. Portuga. Tom Mix ve Fred Thampson'la yemyeşil geniş çayırlara doğru yola çıktığımda, fazla yorulmadan yolculuk edebilmen için sana bir posta arabası tuttum. Gittiğim bütün yerlerde sen de varsın. Zaman zaman, okulda kapıya bakıyorum ve senin görünüp bana günaydın diyeceğini düşünüyorum... + Tanrım! Hiç bu kadar sevgiye susamış bir küçük yürek görmedim... Ama bana bu kadar bağlanmaman gerekir, biliyor musun?
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.