Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İsmet Özel
DÖNEN DOLAPLARDAN NİÇİN HABERDAR DEĞİLİZ? Dünyada ne dolaplar dönüyor ve bizim hiç haberimiz yok. Neden acaba? Kafasızın biri olduğumuz için mi bu böyle? Kuvvetli ihtimallerden birinin bizim kafasızlığımız olduğu şüphe götürmez bir doğrudur belki. Belki de ne kadar kafalı olursak olalım ne dolaplar döndüğünden yine de haberimiz olmayacak. Çünkü dünyada öyle dolaplar dönüyor olabilir ki onların döndüğünden haberdar olabilmek için dönen dolabın içinde olmak veya bir şekilde onu döndürüyor olmak lazımdır. Demek ki dönen dolaplar meselesinin iki esas boyutu var. Biri zihin yeterliğiyle ilgili, diğeri ahlak seviyesiyle. Kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlamak için keskin bir zekâ, derin bir seziş ve hatırı sayılır hacimde bir bilgi birikimi gerekiyor. İşte zihin yeterliği kısmı burada bitiyor. Sonra ahlak seviyesine ilişkin kısım başlıyor. Dönen dolabın dönüşüne bir ucundan biz de bulaşalım mı? Dolap döndürenlerden biri mi olalım; yoksa sadece dolap içinde bir yer kapıp dolapla birlikte döndürülmeye razı mı olalım? Dolap döndürme işine hiç bulaşmayacak isek dolapların dönüp durmasına seyirci kalmayı mı seçelim; yoksa dolap döndürenlerle savaşacak bir yolda yürümeyi mi benimseyelim? Yukarıdaki somların her biri bize ait ahlaki bir tutumu yansıtacaktır. Dönen dolaplar meselesi esas itibariyle iki boyutluysa ve meseleyi kavramak için hem kafa hem kalp gerekiyorsa bunlardan hangisinin öncülüğünde davranışlarımızı doğrultsak iyi? Önce şuna dikkat etmelidir ki işin doğrusuna ulaşmak için bir yol ayrımından bahis açmak meseleyi çözümsüz hâle getirmektir. Eğer birisi çıkıp size bir anda idrak, öte yanda ahlak vardır diyorsa mutlaka bir dolap çeviriyordur. İnsanoğlu hiçbir zaman ya kafasını kullanmak veya kalbinin sesini dinlemek gibi bir çatallı durumla karşılaşmaz. Eğer kafa ve kalp insanı iki ayrı yöne çekiyorsa bunun sebebi kafanın yetersizliğinden başka bir şey değildir. Çünkü ahlaka dair ne varsa o bizim zihin gücümüzün ürettiği bir şeydir. Yüksek bir ahlak seviyesine ancak yüksek zihin yeterliği kazanmış olanlar ulaşabilir. Zekâ bakımından geri, hissiyat bakımından kütük gibi ve bilgi bakımından tın tın olan bir kimsenin yüksek bir ahlakın temsilcisi olmasına imkân ve ihtimâl yoktur. O hâlde sormalıyız: Cin fikirli, ikiyüzlü olacak kadar gelişmiş hislere sahip, ayaklı kütüphane denecek kadar çok şey bilen bir kimseyi en ahlaklı olanlardan biri mi sayacağız? Böyle bir adam dolap çeviriyorsa ona helal olsun mu diyeceğiz? Hayır. Zihin yeterliği dediğimiz şey zekânın, hissiyatın, malumatın varoluş gerekçesiyle intibak ettiği yerde doğar. Ahlaktaki boşluk zekâdaki, histeki, bilgideki boşluk demetir. Akıllı adam ahlaklı olur. Ahlaksız adam akıllı olamaz.                                                                                                     
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.