HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR!
Martin Nirmöller ;
1892-1984 yılları arasında yaşamış alman rahip yahudilere karşı soykırıma karşı olmamış ve daha sonra pişmanlığını şu şekilde dile getirmiştir;
“Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldim ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü katolik değildim ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı. “
“Medeniyet” ne tumturaklı sözcük değil mi? “Medeni olmak! “ neydi ki medeni olmak? Jilet gibi takım elbiseler,porselen makyajlar, amblemine, markasına bakılan kıyafetler,saatler, tek taşlar, bunlar mı bizi medeni yaptı ? Gücün,iktidarın peşinde ,çöplerin etrafında fır fır dönen kara sinekler gibi dönerek mi medeni olduk ?
Gücü elinde barındıran, demokrasi adı altında ki hiyerarşik sistemlere göz yumarak mı medeni olduk?
Sahi biz hiç medeni olduk mu?
Avcı toplayıcılıktan, çatal bıçağa uzanan bu uzun yolculukta biz neden medeni olmaya çalıştık?
İnsanlar içgüdüsel olarak topluluklar halinde yaşamaya meyillidir elbet. Kimse sürünün dışında kolay kolay kalmak istemez ve bu zaman zaman insanların ardını düşünmeden tamamen çemberin dışında çıkmamak adına tavizler vermesiyle sonuçlanır. Sırf desteklediği iktidar partisi istiyor diye bugün A dediğine yarın B ertesi gün C diyebilir. (Sonra da kandırıldık der o ayrı :} )
-20 Mart 2003’de Amerika’nın Irak işgali
-1991-1995 Srebrenitsa Katliamı
-1996-1997 Kongo İç savaşı
-1955- 1975 Vietnam savaşı
-1986-1988 - Halepçe Katliamı
-1996-2011 Afganistan İç savaşı
-15 Mart 2011 -Suriye iç savaşı
Vs. vs. vs.
Bu ülkelerin hemen hepsi ,gelişmekte olan “muasır medeniyetler seviyesine “ henüz ulaşamamış, teknolojisi,silah sanayi gelişmemiş, dışa bağımlı ülkeler. Peki ya bu “muasır medeniyetler seviyesinde ki ülkeler “ ne yapar ne eder ?
Hemen anlatayım, bilimde ,teknolojide hep bir adım önde olduğu için ülkende savaş çıkarıp önce sana silah satar ,akabinde sınır komşuna füze kalkanı satar,akabinde sana füze kalkanını imha edecek bir silah daha satar akabinde füze kalkanının bir üst modelini sınır komşuna satar. Ülkene,şehrine demokrasi getireceğim diyerek hanene hiç çekinmeden tecavüz eder o muasır medeniyet. Ve sen ,muasır medeniyet seviyesinin vatandaşı olan sen! Asla ses çıkarmak gelmez içinden ülkenin barbarlığına,çünkü devletin teröristlere hadlerini bildiriyordur. Muasır medeniyetler seviyesinde değilsen, pastada ki dilimini muasır medeniyetler kapar. Boğuldunuz değil mi? Geçelim.
Son Ada alegorik tarzda yazılmış bir roman,nedir alegorik roman şöyle ki; içinde anlatılmak istenilen her şey bir sembolün ardına saklanmış, bul beni,beni buuuuul diyerek yazılmış roman örnekleridir.
Türünün en iyi örneklerinden biri olabilecek kadar iyi bir roman, Livaneli bu kitabı için en siyasi kitabımdır diyor. Türkiye’nin 80 darbesinden sonra ki siyasi ve sosyal yapısını ,genç yaşlarda tecrit edilen, fişlenip hapishanelerde işkence gören, cesedi dahi bulunamayan, farklı düşündüğü ,orduya biat etmediği için anarşist,terörist ilan edilen sade vatandaşların öyküsü. Kitabın bir çok yerini gözlerim doldu,Zülfü Livaneli kendi de söylediği gibi içinden gelerek,kuralsız yazıyor. Gerçekten epey etkilenerek ve çok beğenerek okudum.
Vicdanınızı yoklamaya hazırsanız,buyrun okuyun.
Bitirmeden bir Martı şiiriyle veda etmek isterim;
Süt beyaz bir martıyım açıklarda
Gemilere ben yol gösteriyorum,
Buğday ve ilaç yüklü gemilere
Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
Cahit Sıtkı Tarancı
“Unutmayın bayım,bir gün mutlaka martılar kazanacak! “