Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Benerci sordu : — Saat kaç? — Altı. — Âlâ. — Anlamadım. — Hiç. Dinle. Bu kitabın birinci kısmında, arkadaşlarım bana : “Sen bizi sattın,” dediler. Alnımda hâlâ onların attığı taşın izi var. Halbuki ben tertemizdim. Fakat onlar haklıydı. Kıl kaldı, kendimi öldürüyordum. Fakat bu haltı yemedim. — Öyle. — Bu kitabın ikinci kısmında, Somadeva’nın ciğerleri ağzından geliyordu. Öyle ağrı çekiyordu ki, kendini öldürmek istedi. Fakat o da bu haltı yemedi. Bir kamyonun üstünde kalıbı dinlendirmeyi daha doğru buldu, değil mi? — Öyle... — Saat kaç ? — Altı buçuk. — Âlâ... Dinle. Ferdin tarihteki rolü malum. Akışın istikametini değiştiremez. Yalnız tempoyu hızlılaştırabilir, yavaşlatabilir. İşte o kadar. Tarihte fert denilen nesne, keyfiyetin değil, kemiyetin üstüne tesir edicidir. Bütün bunlar senin için, benim için, bizim için bilinen şeylerdir. — Doğru. — Öyleyse, bunu şimdi benim şahsıma tatbik edelim. Birdenbire durdu. Gözlüğünü çıkardı. Mendiliyle camlarını sildi. Gözlüğünü taktı. Camların içinde büyüyen gözleri gözlerimdedir. — Devam et, Benerci, dinliyorum. — Hadisat öyle getirdi ki, ben hareketin muayyen bir inkişaf merhalesinde muayyen bir rol oynıyan bir fert haline geldim. Fakat, ya bu yanılma nesnesi katarın başındaki adam için bir kaide haline gelirse. Ve o adam katarın başında gidemiyeceğini bildiği halde, yerinde durmak için bir saniye olsun ısrar ederse... Bu bir ihanet değil midir? Ben bir saniye olsun, ihanet edemem. Bu benim uzviyetimde yok. Benerci yine durdu. Sonra birden bire gülerek : — Hem ben bu meseleyi arkadaşlarla konuştum. Hallettik. Sana da haltetmek düşer, dedi. Sen saate bak, kaç? — Yedi. — Hem, bu benim mesele nevi şahsına münhasır bir iş bile değil. Galiba LAFARG’la karısı da aynı vaziyete düşmüşler, aynı işi yapmışlar. Her ne hal ise. Şu senin tabancayı ver bakayım. Pantolonumun arka cebinden tabancayı çıkardım. Koskocaman bir nagant. Benerci’ye uzattım. Aldı, masanın üstüne koydu. Tekrar gözlüğünü çıkardı. Mendiliyle camlarını sildi. Gözlüğünü taktı. Camların içinde büyüyen gözleri gözlerimdedir. — Şöyle pencerenin önünde birer cıgara tellendirelim, dedi. Cıgaraları yaktık. Topraktan fışkırır gibi bol, renkli ve ılık bir yaz sabahının ışıkları karşı pencerelerin camlarında, Benerci’nin gözlüklerinde pırıl pırıl yanıyordu. Damlar, evler, ağaçlar ve sokaklar yıkanmış gibi nemli ve tertemizdi. Konuşmuyorduk. Ağzımda, sonuna gelen cıgaranın acılığını duydum. Benerci ayağa kalktı. Cıgarasını masadaki tablanın içinde söndürdü. — Pencereyi kapat. Sen de haydi git artık. İstersen âdet yerini bulsun diye bir kere kucaklaşalım, dedi. Kucaklaştık. Arkama bakmadan kapıdan dışarı çıkarken : — Çocuklara selam söyle, dedi. Merdivenleri ağır ağır inmeğe başladım. Dördüncü kat. Üçüncü kat. Merdivenleri hızlı hızlı iniyorum. İkinci kat. Merdivenleri koşarak iniyorum. Tam sokağa çıktığım zaman, derinlerden, demir bir kapının hızla kapanması gibi tok bir ses geldi...”
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.