Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Nermin abladan önce
Bir gece hangi gece olduğunu eskiler bilir, yeniler de biraz araştırınca öğreneceklerdir. Hayatımın dönüm noktasıdır belki de. Çoğu insan için karanlık bir sayfadır. Uyanışın belki de tetiklendiği andır. Evimdeyim. Küçük bir site, Kırıkkale’de silah fabrikasında çalışanlar yazlık olarak yaptırmışlar. Kasabanın tepesinde diyebilirim, sitenin arka tarafları bağ, bahçe. Zeytin ağaçları da var mı hatırlamıyorum, olması büyük bir ihtimal. Unutmak için çok uğraştığım hatıraların zamansal yeri. Yaşamımdaki zaman çizgisinin o bölümlerini silmeye çalışmak, yapbozun bazı parçalarının eksik kalmasına sebep oluyor. Akşam güneş batımına yakın, o bahçelerde yürüdüğümü hatırlıyorum. Denizin üstüne düşen güneşin güzelliğini o günlerde ne kadar anlayabiliyordum, güneş battı deyip geçiyor muydum, bir gün daha ömürden geçti deyip klasikleşiyor muydum? Büyük ihtimal öyledir. Bende ki malzeme belli, cevher denebilecek zerre bile yoktur. Rejimin yetiştirdiği, standart bir erkek çocuğu. Yaradılışın cevherliyi dışında, yaratılmış cevherin köreltilmesi ve onun üzerine eklenememiş, gelişememiş ve sadece libidodan gelen arzu ve isteklerin farkında, yaşamı sürdürebilecek “id” nin biraz üstü. Bahçenin derinlerinde, iki katlı bir ev hatırlıyorum. Evi iki sebepten hatırlıyorum, o zamanlara göre bir zenginlik temsil etmiyordu ama -şimdilerde bence çok büyük bir zenginlik temsil eder- standart kutu gibi evlere benzemiyordu. Çok detaya gerek yok, MS. 2027 yılında şehre iki üç kilometre uzaklıkta çok büyük bir bağ ve bahçe içinde bir ev hayal edin. Evin güzelliği birinci sebep, ikincisi o evde yaşan bir kadın. Herkes sahile doğru inerken, ben bu bahçenin içinden geçecek şekilde düzenli yürüyüşlere çıkıyordum. Bir ağacın altında, gün batana kadar, kitap okuyor, çiçekli basmadan elbisesi içinde –bu elbise nedense hep aklımda- onu düşünüyordum. Sahile doğru yürüyüş yapanların peşinden gitmem gerektiği halde, ben hep o bahçenin içinde bir ağacın altında kitap okumayı tercih etmekten kendimi alıkoyamıyordum. Kitaplar ve hayvanlar en güzel dostlardır. İnsan yavrusu bir dosta sahip olmak elbette arzu edilendir. Lakin insanlar çok acımasızdır. Hayatta risk almayı sevenler dostluk kurmak için insanı, cesareti az olanlar hayvanları, aklı bir karış havada olanlar da kitapları seçerler. Benim hangi grupta olduğuma siz karar verin. Martin Eden elimdeki kitap, London’un en beğendiğim eseri. Çiçekli basmadan elbisesiyle Ruth’a benzetiyordum onu. Bir gün kasabanın merkezine doğru yürüyüş yapayım dedim. Kasabanın merkezi sahil tarafı, sahil tarafında Amerikalıların eskiden yaptırdıkları ve yaşadıkları bahçeli güzel evler var. O evlerden oluşan sokakta yürümek hoşuma giderdi. Kasabın ortasından şehirlerarası yol geçmekteydi, bu ana yolun altı deniz tarafı, kasabanın merkeziydi, ana yolun üst tarafı da denize göre yüksek kesimlerdi ve merkezden uzaktaydı. Eminim şimdi ana yolun üstü de hep yerleşim yeri olmuştur. Dediğim gibi benim oturduğum site kasabaya tepeden bakıyordu, evden aşağı doğru yürümek kolaydı da, dönüş yolunu tırmanmak zordu. Sitenin yan kapısından çıktım, bir kaç adım attım ki, bir kadın, bir teyze diyelim, biz genellikle millet olarak böyle adlandırırız, ayaklarının dibinde fileden çantalar, soluk soluğa dinleniyor. “Teyzem yardım edeyim sana” Nasıl yorulmuş, halen nefes nefese, kafasıyla bir şeyler anlattı ama ben anlayamadım. O konuşana kadar ben çantaları yüklendim bile, bir gülücük attı ki Adile Naşit aklıma geldi, o aklıma gelince de filmler ve uykudan önce programı. “Zahmet ettin be oğlum, az kalmıştı zaten” derken bile halen nefesini toparlayamamış olmasına bakınca, çok şaşırmıştım. Bu kadar ağır yükü, bu bayır yolda, bu yaşta bir insan neden taşır diye sormuştum kendi kendime. Sonra bu sorunun cevabını da kendim kendime vermiştim. “Ne zahmeti teyzem, ben yürüyüşe çıkmıştım, ha böyle yürümüşüm, ha öyle. Ama sen sen ol, bir daha kendi başına böyle işe kalkışma. Allah korusun bak, nefes nefese kalmışsın.” Bizim sitenin üstündeki bahçelik alana girmiştik, kuş sesleri her zaman ki gibi karşılamıştı beni. Gözlerini kapat ve dinle. Doğanın sesini temsil eden kuşlar. Arada da rüzgârın itelemesiyle yaprakların kıpırtısı, müthiş bir hışırtı çıkarırdı. “Aslı, Aslı, kızım koş bakalım” Kadının yüreğimi hoplatan seslenişi beni kendime getirmişti. Aslı mı! Aslı!. Sanki bahçenin bir yerinde, bir yönetmen komut vermişti, ışık, kamera, motor! Ve Aslı merdivenlerden aşağıya yürüyerek değil, koşarak değil, uçarak değil, kayarak değil, ne bileyim farklı bir şekilde, sonuçta ışıkta yok, kamerada, motor da. Farklı, çok farklı. Kadının, teyzemin neden böyle ağır bir yük taşımaya kalktığını o an anlamıştım. Yük, teyzem, kadın, kuşlar, rüzgârın yaprakları hışırtması, börtü böcek, her şey, dünya, evren. Evren deyince aklıma Kenan Evren geliyor. “Ben sağ ve sol ayrımı yapmadım… Bir tane sağdan bir tane soldan astık” demişti. Ergenler araştırın bu konuları, hayatta her şey aşk değil, Aslı değil. Bir sıcak tebessüm yaktı geçti bahçeyi. Tüm evren kül oldu, bak yine evren dedim. Bir sağdan bir soldan asmış. Yanan bahçe değil de benim yüreğimmiş, sonradan anlayacaktım. İlk o gün görmüştüm onu, zaten öncesi yokmuş, yeni gelmiş, rahmetli olunca annesi, teyzenin kardeşi, memleketlerinde kimsesi kalmayınca buraya gelmiş, bir de erkek kardeşi varmış, hapiste. Öyle suçlu değilmiş, suçsuz atmışlar içeri, teyzem ayaküstü anlattı. Daha neler anlattı kim bilir, ben aklımı da, kalbimi de bahçede bıraktım, eve döndüm, yattım uyudum. Kasabaya yürüyüşe çıkmıştım, benden önce kaderim yürüdü geldi. Ben keşke hep uykuda kalsaydım ihtiyar - geçici insan masalları
·
49 görüntüleme
Hatche okurunun profil resmi
"Kitaplar ve hayvanlar en güzel dostlardır." çok doğru dediniz vallahi. Yazları kuzu koyun otlatırken, bir de yanıma kitabımı almışken benden mutlusu yok :) :) Önceki parçalarla birleştirince ve yazacaklarınızı düşündükçe heyecanlandım. Sayfa sayfa kitap okuyormuşum sanki... :) :) Yüreğinize sağlık, çok çok güzel olmuş...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.