Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Rüveydâ Fezâ'yı bağlayarak yorgun kanatlarına Bir güvercin uçurup kıtalar arasından Çağırdın beni... Geçerek birer birer sürgün kanyonlarını Derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına Yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı Yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı Yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana Koşup geldim; iliştir beni memnû bahtına... Adını söylemek istemiyorum! Her hecesi amansız bir kor dudaklarımda Her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım Zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım... Adını söylemek istemiyorum! Rüveydâ dediğim zaman Anla ki, senin için yürüyor kelimeler Çığlığımın atardamarlarından... Hangi yıldızdır bilmem, gözlerin Kayar da üzerime Rüveydâ Önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime Sonra açılır önümde ıstırab vadileri Silik renkleriyle adımlarıma Çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir Hayâlin bittiği menfeze doğru Alaca bir at koşar içimde Zamansız, mekânsız, nefese doğru... Uslanmaz bir yürek taşıdığıma dâir Yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda Oysa Rüveydâ, Baştanbaşa ben Kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim... Kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden Bir anlatsam nasıl utandığımı, Bir doğrulsam eğildiğim yerlerden, Ağarır tanyeri nilüferlerin, Alaca bir at koşar içimde, Ezer toynakları ile anılarımı... Sular köpürmemeliydi Rüveydâ! Kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin. Ben zehire alışkınım, şerbete değil! Rüyâlar nefret eder avâre duruşumdan, Kâbuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde. Sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber, Ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş, Yargılamak için zevâl kayıtlarını İnkılab bekliyorum... Hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin Uzanır da gönlüme Rüveydâ Derinden bir ok saplanır bağrıma... Beynimi çağıran bir sese doğru Alaca bir at koşar içimde, Zamansız, mekânsız, nefese doğru... Varlığın cinâyettir memleketimde işlenen, Akıtır kanını en asil pehlivanların. Yokluğun sükûnettir kuşatır evrenimi, Varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın... Artık eskisi gibi bakamıyorsun Göklerinde bir Belkıs otururdu Rüveydâ Binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin Güneş bir anne gibi dururdu başucunda Artık dokunamıyor kâkülün bulutlara Karalara bürünmüş saçlarında dolunay Ben bu kadar zulme layık mıyım Rüveydâ?.. Hangi ressamı vurur bilmem, endâmın Sarar da benliğimi. Ben beni tanımam kaldırımlarda Kafesleri yutan kafese doğru Alaca bir at koşar içimde Zamansız, mekansız, nefese doğru... Kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına, Duydun mu orkideye duâ eden birini?.. Bu ısmarlama yüzler yok mu Rüveydâ, Bu yapmacık bebekler, Gözyaşı akıtırken gülenler yok mu? Beni kahrediyor geceler boyu... Hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün Soluk bir Dünyâ'nın mezarlarına Gömerek gurbetimi Kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını Meydan okuyuşun çağın ordularına Bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır Doruklardan öte hevese doğru Alaca bir at koşar içimde Zamansız, mekansız, nefese doğru... Yasını tutuyorum kararttığım düşlerin, Yıpranmış dîvâneler gibiyim sokaklarda... Amansız bir ütopya üfleyen pencereler, Lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi. Önümde, haksızlığın hesaba çekildiği Hiç kimsenin kimseyi tanımadığı Mahşer! Arkamda, kare kare ömrümü belirleyen Hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler... Söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını? Yeniden bir Nil olup taşar mıyım çöllere? Kim giydirir başıma tâcını nihâyetin, Kim takar bileğime hürriyet künyesini, Karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle?.. Rüveydâ, seziyorum; tahammülün kalmadı! Ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı. Asırlardır köhne barınaklarda Küflenen, çürüyen çığlıklarımı... At vuruldu; içim paramparça Rüveydâ! Gölgelerin ardına sakladım kusurumu... Sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin, Ben burda damla damla eriyip akıyorum. Yine de, çiğnetemem kimseye gururumu! İstenmediğim yeri sessizce terkederim... Hâtırâ kalsın diye bırakır da rûhumu Mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim... Nurullah Genç
··
17 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.