Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

496 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
HARİKAYDIHARİKAYDIHARİKAYDIHARİKAYDI HA-Rİ-KAY-DI. Gerçekten sanırım ne kadar harika yazarsam yazayım asla yeterli olmayacak. Muhteşem bir şeydi. Asla Vazgeçme’nin bayadır Türkçeye çevrilmesini bekliyordum ve Türkçeye çevrildiğini gördüğümde gerçekten ÇOK MUTLU OLDUM. O an olamasa da iki ay sonra sipariş ettim ve gelir gelmez hemen başladım. Zaten muhteşem olacağını biliyordum ama yine de kafamı masaya çarpmaktan kendimi alamadım. Başlarda (hatta kitabın sonunda Rowell’in notunu okuyana kadar) bu kitabı Fangirl’de başkahraman olan Cath’in yazdığı hayran kurgu sanıyordum. Ancak öyle değilmiş. Bu kitap tamamen Rowell’in gözünden Simon ve Bazmış. Simon ve Baz’ı, Fangirl de okuduğum o iki üç sayfalık yerlerde bile çok sevmiştim. Hatta bazı insanların o yerleri sıkıldığı için okumadan geçtiğini duyduğumda gerçekten çok şaşırmıştım. Çünkü ben o yerlerin biran önce gelmesi için adeta kıvranıyordum. Velhasıl sonunda iki-üç sayfa değil de, 500 sayfalık bir Simon & Baz hikayesi okudum ve tek söyleyebileceğim şey ÇOK GÜZEL OLDUĞU. Şimdi aşırı derecede hevesli olduğum için nereden başlayıp nerede bitireceğimi bilmiyorum bu yüzden siz beni mazur görün. - Simon Snow, bu zamana kadar ki seçilmiş en kötü seçilmiş kişi. Ama her şeye rağmen Baz yine de onu seçti. - Simon yaz tatilinin bitmesine daha önce hiç bu kadar sevinmemişti. Bir an önce Watford’ta geçireceği son yılına başlamak ve bu yılı doyasıya eğlenerek geçirmek istiyordu. Ayrıca en yakın arkadaşı Penelope’yi çok özlemişti. Kız arkadaşı Agatha’ya gelince… onu özlediğinden pek de emin değildi. Ve nihayet Watford’un kapıları Simon ve arkadaşları için son kez ardına kadar açılırken Simon’un tek umduğu sorunsuz bir yıl geçirebilmekti. Ancak Simon daha okula gelirken bir Goblin tarafından saldırıya uğradığında bu hayalinin onun için ne kadar imkansız olduğunu bir kez daha fark etmişti. Anlaşılan Humdrum onunla uğraşmayı ve karanlık yaratıklarını üzerine üzerine göndermekten asla vazgeçmeyecekti. Ancak tüm bu olağan durumlar karşısında olağan olmayan bazı şeyler de vardır. Bunlardan Simon’u en çok endişelendiren de, Oda Arkadaşı Tyrannus Basilton Grimm-Pitch ’in ortalıklarda görünmemesidir. Başlarda odayı tek başına kullandığı ve Baz tarafından patlatılmadığı için mutlu olsa da zaman geçtikçe meraklanmaya ve doğruyu söylemek gerekirse Baz’ı ve kendisini sinir edişlerini bile özlemeye başlar ve böylece her gün her yerde Oda Arkadaşını aramaya başlar. Ancak kime sorarsa sorsun, kimse Baz’ın yerini bilmemektedir. Ve gün geçtikçe Simon’un Baz’ı bulma umutları yıkılmaya ve ne kadar inanmasa da onun okulu bıraktığını düşünür. Ancak sıradan bir günde, öğle yemeği sırasında yemekhanenin kapıları beklenmedik şekilde Baz tarafından (Açıl susam açıl büyüsüyle) havalı bir şekilde açıldığında Simon hem mutlu hem de sinirlidir. Her şeyden önce bir açıklama beklemektedir. Ancak Baz’ın açıklama yapmaya hiç niyeti yoktur. Ayrıca tüm bunların üstüne Simon Baz yokken, Baz’ın annesi tarafından perde sayesinde ziyaret edilmiştir ve Baz’ın annesinin Simon’dan istediği şey ise, oğluna katilinin yaşadığını söylemesi ve onu bulup ruhunu huzura eriştirmesidir. Ve bir gece Simon, Baz’a söyler. Ve o gece Baz, Simon’dan annesinin katilini bulmak için yardım ister. Ve o gece Simon, Baz’ın ne kadar yorgun, hasta ve solgun olduğunu fark eder. Ona yardım etmeyi kabul eder. Ve her şey, o geceyle başlar ve sonsuz bir bela dünyasının kapısı Simon, Baz ve arkadaşları için son kez sonuna kadar açılır. Bu bela dünyasının içinde, Sihirbaz ve onun karanlık sırları, Humdrum’un kim olduğu, ne olduğu ve ne istediği ve nasıl yok edilebileceği gibi çeşitli aşırı tehlike içeren şeyler vardır. En önemlisi, bu dünyanın içinde Baz ve onu yakan ümitsiz aşkı, Simon’un vücudunun her yerini kaplayan ve (Baz’ı öldüren) sevimli benleri ve küçük ejderha kanatları vardır. Ve belki de Simon ve Baz için Humdrum’dan daha tehlikeli olan şeyler birbirlerine besledikleri duygularıdır. - Hahaha, sanırım bir kitabın konusundan ilk defa bu kadar çok bahsettim ama elimde değil, gerçekten o kadar güzeldi ki… Kitapta altını çizmediğim bir yer daha kalmadı diyebilirim. Zaten 3 saatimi falan full onları siteye aktarmakla geçirdim. Simon ve Baz. Gerçekten aralarındaki ilişki o kadar güzeldi ki. SPOİ içerdiğini pek sanmıyorum ama ben başından beri hep Simon’ın ilk seven taraf olacağını düşünmüştüm amma velakin çok güzel yanıldım. İlk aşık olan taraf Bazmış. Ama iki yıl boyunca bunu hiç belli etmemiş ama aslında en sonda şunu görüyoruz ki, her ne kadar onca yılı birbirlerinden nefret ederek geçirdiklerini zannetseler de öyle değilmiş. Onca yılı birbirleri hakkında bir şeyler öğrenerek ve aslında fark etmeden birbirlerinin arkasını kollayarak geçirmişler. Hep daha fazlası olarak. 6 yılı aynı odada devirdikten sonra onları birbirlerinden başka kim bu kadar iyi tanıyabilirdi ki zaten. Bu yüzden acı çektiklerinde ve baş edemediklerini hissettiklerinde hep birbirlerine koştular. Ve sonra hep daha fazlası olan o duyguyla birbirlerine çekildiler. Sanki bu çok normalmiş gibi oldu çünkü başından beri var olan bir şeydi bu. Sadece artık somut bir şeye dönüşmüştü. Ve bazı yerler, bu kitapla tam tersti. Cath'in yazdığı hayran kurguda yardım isteyen Simon yardım eden Baz'ken bu kitapta durum tam tersiydi ve bu da çok hoşuma gitti. Ve Rainbow Rowell… artık en sevdiğim yazarlar arasına girdi. Aslında en sevdiğim yazarlardaki ‘lar’ kısmını oluşturanlar kimler hiçbir fikrim yok ama Rainbow Rowell’da o ‘lar’ ekinin arasında (hatta biraz daha fazlası bile olabilir) işte oraya girdi. Eleanor ve Park’ı pek beğenmemiştim ama onun sonrasında Fangirl’le beni cezbetmesi ardından da Asla Vazgeçme’yle öldürücü darbeyi yaptığı için. Ve aynı zamanda bu kadının MİZAH YETENEĞİ HARİKA. GERÇEKTEN BU KADAR İYİ BİR MİZAHİ BAKIŞ AÇISINA SAHİP OLMAK İÇİN NELERİMİ VERMEZDİM. Amaaa aynı zamanda ufak birkaç kanser edici nokta da vardı. (Bunlar iyi anlamda kitabın benim için EN UFAK KÖTÜ BİR YERİ YOK.) 1-) 200 sayfa boyunca. Tam TAMINA 200 SAYFA BOYUNCA BAZ’IN KİTABA DAHİL OLMASINI BEKLEDİM VE ÖMRÜMDEN ÖMÜR GİTTİ. HA GELDİ HA GELECEK AZ DAHA DAYAN DİYE KENDİMİ MOTİVE ETMEKTEN CAMDAN AŞAĞI BIRAKACAKTIM ARTIK KENDİMİ. 2-) Keza öpüşmelerini beklerken de aynı kanser duygusu sardı beni. BİR YÜZ SAYFA DA ONU BEKLERKEN ÖLDÜM. 3-) Bazı yerlerde gerçekten Rainbow Rowell insanları nasıl kanser ederim diye düşünmüş, yani başka açıklaması yok. Mesela Noel tatili arifesinden bahsedelim. İç sesim: Aha, şimdi Simon, Baz’ın evine gidecek ve artık sevgili olacaklarrr, yaşasınnn!! Rowell: Simon, Baz’la gitmeyi kabul etmedi. Ben: ^%%+&&%%+%&+%+/(&/&/!!!!!!! Ve sonra bir şekilde gittikten sonra da Agatha geldi ve Simon’u bu yıl davet etmemesine rağmen resmen psikolojik baskıyla gitmeye ikna etti ve Simon, Baz’ın evinden gitmesin mi… Allah, o anda Agatha’yı kimseyi istemediğim kadar öldürmek istediğim doğrudur. Ama bunun sonucu da tatlıya bağlandı şimdi yazmayayım. Spoi falan olmasın :D Uzun lafın kısası (baya da kısa oldu) kesinlikle ama kesinlikle okuyun. Yani bu kitabı beğenmeyen bir insan olur mu emin değilim yani bu kadar harika bir şeyi beğenmeyen olabilir mi düşünemiyorum bile. Rainbow Rowell’a bu kitabı yazdığı için ÇOK FAZLA TEŞEKKÜR EDİYORUM. SİMON VE BAZ’A HARİKA BİR HİKAYE VERMİŞ. (Simon’a ek olarak harika kanatlar ve sevimli bir kuyrukta vermiş) Sanırım bu yıl içinde en sevdiğim kitap bu olacak çünkü bu yıl içinde bundan daha iyisini okur muyum, bilemiyorum. Ve ayrıyeten bu zaman kadar okuduğum en güzel kitaplar listesine de girdi. Hem de üstlerde. Eğer okumak istiyorsanız kesinlikle okuyun. Sadece biraz daha ucuzlamasını bekleyebilirsiniz ama kesinlikle okuyun. Neyse sanırım artık bitirmeliyim. Ve sanırım bunu da yine Asla Vazgeçme’yla alakalı bir şeyle yapacağım. - "Hadi öyleyse," dedi. "Asla vazgeçme, Simon." SİZİ VE HİKAYENİZİ SEVMEKTEN SANIRIM ASLA VAZGEÇMEYECEĞİM SAYIN SNOWBAZ ÇİFTİ! * 2020 ---------------- Hey, yeniden, herkese selam. Bu, bu kitap için yazmayı düşündüğüm bir inceleme değildi. Hatta bu doğru değil, bunu ASLA düşünmemiştim. Daha coşkulu şeyler yazmam gerekiyordu muhtemelen ama hissettiğim artık o coşku değil. Dolayısıyla yazsam bile çok yapmacık olacak. Sosyal medyanın benden beklediği yorumu yapmak istemiyorum, gerçekten hissettiklerimi yazmak istiyorum. Kitabı iki yıl sonra tekrar okuyuşumdu ama tam iki sayılmaz çünkü aklıma esen her an kitabı alıp altını çizdiğim yerleri –neredeyse kitabın tamamı- tekrar okurdum çünkü beni coşkulu yapardı, moralimi düzeltirdi, aptal aptal gülümsetirdi… bu sefer sadece çok sevdiğim parçaları değil tamamen, bütününü yeniden yaşayacaktım ve heyecanlıydım. Başta çok iyi gidiyordu. Simon’ı ilk okuyuşumda sevdiğimden ÇOK DAHA FAZLA seviyordum ve en başta neden onu o kadar da tatlı ve komik bulmadığımı falan sorguluyordum. Baz’ın gelmesini yine sabırsızlıkla, bazen küfrederek, bazen ‘hadi artık YA!’ diyerek bekliyordum ve Baz hala benim her şeyimdi. Baz. Onu nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama tüm zihnimi ve kalbimi kaplıyordu ona olan sevgim. Ne zaman özgüvensiz hissetsem onun bana diyeceği şeyleri düşünüp kendimi az da olsa rahatlatır ve iyi hissettirirdim. Bazen okul çıkışı tek değil, onunla yürüdüğümü, otobüsteki kalabalıktan ötürü tek başıma değil onunla ofladığımı hayal ederdim. Hoşlandığım çocuk ve erkekler hakkında bana tavsiyeler falan verdiğini… Bazen de Simon’ı unutup sevgili olduğumuzu hayal ederdim djdlkfkd Bazen abim olduğunu ve bana yastık attığını, moralim bozuk olduğunda önce dalga geçip sonra sarıldığını falan. Baz, baz baz… kusursuzdu, tüm dünyalara, tüm kitap karakterlerine bedeldi benim için. Ama sonra bir şey oldu. Bir şey. Baz’ın tüm o kusursuzluğunu lekeleyen ufak bir şey. Belki aşırı saçma ve salakça duruyor ama benim dünyamı başıma yıktı. Her zaman beni güldüren, hayata döndüren kitap bir anda hayata küstürdü. Baz’a olan sevgim benim için beni ben yapan şeylerden biriydi ve aniden o hayat damarındaki hayat sönmüş gibi hissettim. Kitabı zar zor sandalyeye koydum ve ağlamaya başladım. Ağladım, ağladım, ağladım… uzun zamandır ağlamadığım kadar çok ağladım. Yemek yemeye gittim ve ağlamamak için o kadar zor duruyordum ki yemeği bile tam yiyemedim, bıraktım. Kitabı okumaya devam etmek, devamında ne oldu diye bakmak istedim ama kitabı elime alır almaz daha çok ağladım çünkü o Baz’dı, kusursuzdu, benim kahramanımdı ve şimdi her şeyi kaybetmişim gibi hissediyordum, korkuyordum. Ertesi gün oldu. Kitap yanı başımda duruyordu ama içimden okumak gelmiyordu. Dokunsam yeniden ağlıyordum, eski beni düşünüp yeniden ağlıyordum. Her şey batmıştı, tatil için tüm planlarım, her şey… Ama sonra, ertesi gün oldu ve devam ettim. Eskiden hissettiğim gibi DELİRMİŞ hissetmiyordum çünkü kalbim kırılmıştı. Sanırım kitabı daha objektif okuyordum ve ilk seferinde Baz’a olan aşkımdan fark etmediğim kısımları da fark ediyordum. Aklımda Baz’ın hep daha çok çabaladığı kalmıştı ama kitabı okurken aslında Simon’ın Baz’ın tüm iğnelemelerine ve bazen sinir bozucu olacak kadar kötü düşünmesine rağmen yine de çabalamaktan vazgeçmediğini fark ettim. Bu kitap hep Baz’ın Simon için çabalaması olarak aklımda kalmıştı ama aslında durum tam tersiydi. Simon Baz için çabalıyordu çünkü bu kitapta yardıma ihtiyacı olan kişi Baz’dı. Ve Simon yardım edeceğine söz vermişti. Simon. Gözümdeki Baz perdesi kalkınca ona çok fazla haksızlık yaptığımı fark ettim. Carry On benim için bu zamana kadar aslında sadece Baz olmuştu. Baz ve Simon değil. Baz’ı o kadar çok seviyordum ki, alıntıları bile tekrar tekrar okuduğumda beni iyi hissettiren onlar değil, Baz’dı. Tumblr text gönderilerinde beni güldüren şey de Baz’dı. O olaydan sonra bunu fark ettim. Ve dediğim gibi, daha objektif oldum. Simon’ın günahsız bir keçi olduğunu fark ettim. Yaşadığı şeyler daha çok kalbimi kırdı. Hatta ilk okuyuşumda bu kitaba dair hiçbir şey kalbimi kırmamıştı, sadece aşırı derecede heyecanlandırmış ve kafayı yedirtmişti. Yani bu yüzden karşılaştırma yapılabilir mi emin değilim. Ama o olaydan sonra, dediğim gibi, daha farkında okudum her şeyi ve bu sefer farklı bir açıdan iyi geldi bana. Simon’ı gerçekten tanıdığımı hissettim çünkü ona ilk defa bu kadar çok dikkat ediyordum. Bir aileye sahip olmaması, Baz’la düşman olmak istemiyorken öyleymiş gibi numara yapmak zorunda olması, aileye yakın tek sahip olduğu kişinin, aptal sihirbazın ona ilgi göstermemesi, altı yıldır birlikte olduğu oda arkadaşının kayıp olması ve sonra ondan hoşlandığını, çok ama çok hoşlandığını fark etmesi ve Baz’ın tekinsiz davranışları yüzünden bir şeyi yapmadan iki kez düşünmek zorunda olması… Cidden aklımda o kadar çok Baz’ın çabaladığı kalmıştı ki kitabı okurken ilk defa okuyormuş gibi şaşırdım bazen. Baz’a gelecek olursak, hala konuşmak istediğimden emin değilim. O günkü gibi üzgün değilim ve aslında onun hatası olmadığını ve onu yaptığında henüz küçük olduğunu da biliyorum ama yine de tam manasıyla kırgınlığımın geçmesi biraz zaman alacak sanırım. Biri gözünüzde ne kadar kusursuzsa, hatasını kabullenip onu affetmek de o kadar zor oluyor. Ama onu affedeceğimi biliyorum çünkü şuan hayalimde birbirine kırgın iki yakın arkadaş gibiyiz. Ben bu hatasından dolayı onunla konuşamıyorum ve o da hatasıyla onu kabullenemediğim için üzgün. Ama halledeceğiz. İnanıyorum. Yakın arkadaşlar birbirlerini affetmeli. O olay yaşandığı an Carry On’un gözümde biteceğini düşünmüştüm ama öyle olmadı. Hep kalbimi toplayan kitap bu sefer darmaduman etti ve bu bendeki yerini daha farklı bir hale getirdi, derinleştirdi. Simon’ın sonda yaşadığı şey… olayın ne kadar ciddi ve gerçek ve acı olduğu bu sefer daha çok dank etti. Özellikle Simon’ın en başta dediği şeyler yüzünden. Hiçbir şeyi yoktu ve sonra bir anda birisi gelip onun seçilmiş kişi olduğunu söyledi. Bir büyücü olduğunu. Simon sihirsiz yaşamanın ne kadar zor olduğunu en iyi ben bilirim çünkü o benim her şeyim dediği şeyi kaybetti ve bu ne kadar kalbimi kırıyor anlatamam. Ve bunca zaman, kitabın arkasında da yazdığı üzere Simon’ı bu zaman kadarki en kötü seçilmiş kişi olarak nitelendirmiştik. Ama bu doğru değil. Simon’ın kılıç kullanmak dışında pek bir yeteneği yoktu ki büyücüler dünyasında bu pek de geçerli olmuyor, ama herkesi korumaya çalışmak gibi bir içgüdüsü var. Bu içgüdü, planlara ya da teorilere de dayanmıyor, içinden geliyor. Tanımadığı biri için bile hayatını riske atacak kadar çok önemsiyor bunu. Kitabın sonunda da, Simon neden seçilmiş kişi olduğunu işte böyle kanıtladı. Vazgeçti. Her şeyinden, onu o yapan şeyden, en sevdiği ve her daim yanında olan, onunla olan şeyden vazgeçti. Günü kurtardı. Simon için o kadar üzgündüm ki, nasıl ilk seferde burayı öylece atlayabildiğime inanamadım. Onun için ağladım. Özür dilerim, Simon. Sen bu zamana dek seçilmiş en iyi seçilmiş kişiydin. But what does it even matter if my intentions are never good? My road to hell isn't paved with good intentions- or bad -it's just my road. Ve Baz’ın da kalbimi ikinci kez kırdığı nokta burasıydı. Bu alıntı o kadar ama o kadar güzel ki, anlatamam. Kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum. Birisinin intihar etmeden söyleyeceği bir şeymiş gibi geldi ve burada hem aramızı mahvettiği için Rowell’a öfkemden hem de Baz’ı kaybetmenin korkusu ve yaşadığım üzüntü nedeniyle bir daha ağladım. Her neyse. Bu alıntıyı çok seviyorum. Dövme yaptırmayı asla düşünmezdim ama yaptıracak olsam, ilk yaptıracağım şey bu olurdu. Söylenecek başka bir şey kalmadı sanırım. Tüm duygularım bunlardı. Ama paylaşmaya hazır olana dek elim yazmaya gitmedi ama şimdi yazdığım için mutluyum. Buraya eğlenceli şeyler yazmak kendimi kandırmak olurdu. Tek ricam, kitabı bu yoruma göre ALMAMAZLIK YAPMAYIN SAKIN. Çünkü tüm bu ağlamalar falan benim aşırı –hastalıklı- duygusallığım ve Baz’a olan düşkünlüğüm yüzünden oldu. Carry On gerçekten ÇOK GÜZEL BİR KİTAP. Hatta buraya ilk okuduğumda yazdığım incelemenin linkini bırakacağım. Almak isteyenler onu okusun lütfen djkdj. LÜTFEN. Dipnot: Keşfettiğim bir şeyi daha eklemek istiyorum çünkü yani çok güzel denk geldi. Baz kitapta Simon’ın yanına daha çabuk ulaşmak için on love’s light wings! (aşkın hafif kanatlarıyla) diye bir uçma büyüsü yapıyordu ve büyünün sadece 16. Yüzyıldaki büyük ünlü kaymasını anlarsak ve sırılsıklam aşıksak işe yarayacağını söylüyordu ve ben de Romeo ve juliet’i okurken, romeo’nun juliet’in yanına gidebilmesi için bir duvarı aşması gerekiyordu ve aştığında juliet ona duvarı nasıl aştığını soruyordu ve o da, “aşkın hafif kanatlarıyla!” diyordu ve işte böylelikle bir gizem daha çözülmüş oldu ve ÇOK GÜZEL değil mi?? Burayı okuduğumda suratımda KOCAMAN ve her şeyi ANLAMIŞ bir Levi gülümsemesi belirdi. Dipnot2: evet bu kadardı, okuduğunuz için teşekkür ederim
Asla Vazgeçme
Asla VazgeçmeRainbow Rowell · Pegasus Yayınları · 2018725 okunma
·1 alıntı·
1.746 görüntüleme
Nehir okurunun profil resmi
Cidden çok teşekkür ederim bu güzel yorum için :) Uzun zamandır kitaplığımda bulunuyordu ama cesaret edemiyordum okumaya. Ve bu yaptığınız inceleme beni iyice meraklandırdı ve bir sonraki kitap olarak başlamayı düşünüyorum 🙈💜.
summer okurunun profil resmi
kusura bakmayın biraz geç gördüm ama beğenmenize çok sevindim 🙈🙈 benim en sevdiğim kitaplardan biridir -kimi kandırıyorum en sevdiğim kitap- umarım siz de en az benim kadar seversiniz 💛💛
Bilgee Yalmanns okurunun profil resmi
Canım:) destan yazmışşın😂
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.